Eğitimi, mimarlık kariyeri, aktif hayatı ve çalışkanlığı, pozitif enerjisi, renkli ve şık giyimiyle örnek bir Cumhuriyet kadını olarak Türk siyasetinin gündemine oturan ve son dönemin en çok konuşulan isimlerinden Bilecik Belediye Başkan Vekili Melek Mızrak Subaşı, ELLE Türkiye’nin özel davetiyle İstanbul’daydı. Baharın müjdecisi güneşli bir İstanbul sabahında, vekilliğinden siyasette kadın olmaya, anneliğinden hobilerine ve bakım rutinine uzanan bır röportaj gerçekleştirdik.
CVK Park Bosphorus Hotel’in bize ayrılan “1923” numaralı Başkanlık Süiti’nin birazdan, duruşu, vizyonu ve hedefleriyle tam bir Cumhuriyet kadınını temsil eden, Türk politik sahnesinde özlenen bir kadın profili çizen Melek Mızrak Subaşı’yı ağırlayacak olması tesadüf olamaz.
1923 yılında kurulan Cumhuriyet’le birlikte inşa edilen değerleri, kadın-erkek eşitliğini ve eğitimin önemini, kadının toplumsal ve ekonomik hayattaki aktif rolünü, cinsiyet ayrımcılığının ve ataerkil düzenin her alanda son bulmasının gerekliliğini; tam da bu değerleri kimliğinde toplayan ve hedef edinen bir belediye başkan vekiliyle, üstelik “1923” numaralı bir odada konuşmak çok anlamlıydı.
Konumuz sadece bu başlıklardan ibaret değildi; Bilecik’ten İstanbul’a bu çekim için özel olarak taşıdığı kendi kıyafetleri ve aksesuarları arasından seçim yaparken modayı ve trendleri takip etmeyi ne kadar sevdiğini, mimari ve moda arasındaki güçlü ilişkiyi de anlattı Subaşı. Her bir kombin için uygun takı ve ayakkabılarını özenle ve eğlenerek seçti.
Tam da orada hissettiğimiz, içimizden biri olduğunu gösteren bu güzel enerjisiyle, sahiplendiği Cumhuriyet değerlerinin yanı sıra belediyenin her kademesinde canla başla çalışması ve işiyle dengelediği anneliğiyle kalplerde yer edindi Melek Mızrak Subaşı. Kendi deyimiyle “görevini tam anlamıyla iş olarak görmeyip” onu tüm doğallığıyla sahiplendiği için bu kadar sevildi, seviliyor.
Tarihte birçok devlet başkanını ağırlayan CVK Park Bosphorus Hotel’in “1923” numaralı Başkanlık Süiti, belki de hiç bu kadar neşeli, dopdolu ve heyecanlı anlara tanıklık etmemiş, Bilecik belediye başkan vekilinin içi içine sığmayan enerjisinden tüm ekibe yayılan bayram havasını geçmişinde hiç yaşamamıştı.
Gerçekten de genel bir bayram havası içinde geçirdik çekimi. Umut ederek ve yağmurlardan sonra uzun zamandır ilk defa gülümseyen güneşli havayla birlikte baharın çoktan geldiği hissederek.
“Mayıs” sayımızın gelişini kutlayarak…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun Bilecik Belediyesi ziyaretinde kendisiyle birlikte çektirdiğiniz fotoğraflarla popülariteniz arttı, birden Türkiye’nin gündemine oturdunuz. Ama öncesinde sizin hikayenizi merak ediyoruz.
1988 yılında Bulgaristan’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Edebali İlköğretim Okulu’nda, liseyi Bilecik Anadolu Lisesi’nde tamamladım. Daha sonra Bulgaristan Sofya Yüksek İnşaat Mimarlık ve Jeoloji Üniversitesi’nde mimarlık üzerine lisans ve tezli yüksek lisansımı tamamladım. Aynı üniversitede çevirmen olarak derslere de girdim. Yüksek lisansımı tamamlarken üzerinde çalıştığım bir proje ile Bulgaristan Mimarlar Birliği tarafından ödüle layık görüldüm ve bu alanda ödül kazanan ilk Türk öğrenci oldum.
Mezun olduktan sonra dört yıl boyunca kendime ait mimarlık ofisinde çalıştım. 31 Mart 2019 yerel seçimleriyle birlikte Bilecik belediye başkan yardımcılığı görevine başladım. Başkan yardımcılığı sırasında aynı zamanda İmar komisyon başkanlığı, Meclis divan katipliği, Kent Estetik Kurulu asil üyeliği, Bilecik Belediyespor Kulüp yöneticiliği ve Bilecik Kadın Kooperatifi yöneticiliği görevlerini de icra ettim. Evliyim ve Asya adında bir kız çocuğum var.
Bulgaristan doğumlusunuz. 1989’da Türkiye’ye göç ettiğinizi ve ardından Kars’a yerleştiğinizi biliyoruz. Sonrasında yolunuz nasıl Bilecik’e düştü?
Ailemle birlikte ben daha bebekken Kars’a göç ediyoruz. Sonra bir PTT memuru sayesinde dayımların Bilecik’te yaşadığını öğreniyoruz. Akrabalarımızla yakın olmak için trenle Bilecik’e göç ediyoruz.
Şu sıralar Bilecik Belediye Başkanı olarak çalışmalarınızı ve gündeminizi kısaca anlatır mısınız?
Çalışmalarımız hem sosyal, hem de teknik işler yönünden başarılı bir şekilde ilerliyor. Şehrimizin altyapı ve yeşil alan sorunlarını çözmeye özen gösterirken aynı zamanda sosyal belediyecilik gereği vatandaşlarımıza yardım eli uzatmaya devam ediyoruz. Ekonominin kötü gidişatı altında ezilen vatandaşlarımız, çocuklar, kadınlar, dezavantajlı bireyler ve depremzede ailelerimize yönelik çalışmalarımız doğal olarak ana gündemimizi oluşturuyor. Çocukların yüzlerinde gülümsemesini, kadınların özgüvenli duruşunu, depremzede ve dezavantajlı vatandaşlarımızın hayata adapte olmalarını görmek ben ve arkadaşlarım için her şeyden daha önde geliyor. Bu anlayışla çalışmaya devam ediyoruz.
Türkiye’nin gündemine oturmanız, Ekrem İmamoğlu’nun Bilecik Belediyesi’ni ziyaretiyle birlikte çektirdiğiniz fotoğraflarla gerçekleşti. Twitter ve Instagram’da takipçi sayınızın artmasıyla tüm ülkenin dikkatini çekmeye başladınız. Nasıl açıklıyorsunuz bu durumu?
Aslında biz de böyle bir tepki beklemiyorduk ve şaşırdık. Ancak bu durumun en güzel yanı her şeyin gerçekten doğal bir akış içerisinde gerçekleşmesiydi. Eğer bunu planlayarak yapmış olsaydık böyle bir sonuç çıkmazdı.
Bu göreve gelirken amacımız popülarite değil, Bilecik ve Bilecik halkına hizmet etmekti ve hâlâ da öyle. Hiçbir zaman popülarite elde etmek için hareket etmedim ve böyle bir beklentiye girmedim. Her şey kendiliğinden gelişti. Dolayısıyla burada insanların asıl dikkatini çeken noktanın, bu doğallıktaki samimiyet olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca ülke olarak genç ve kadın bir siyasetçi görmeye alışkın değiliz. İlk tepkiden sonra güçlü bir duruş, Cumhuriyet kadını ve mimar olmamın bu durumu perçinlediğini, popülariteyi artırdığını gördük.
Türk halkı sizi en baştan sevdi ve kucakladı. Aslında güçlü duruşunuz, eğitiminiz, bakış açınız, giyiminiz, kimliğiniz, kendinize özen göstermenizle uzun zamandır özlenen çalışan, üreten, aktif ve modern Cumhuriyet kadını profiline denk geldiğiniz için ilgi odağı oldunuz, alkışlandınız. Ne düşünüyorsunuz?
Doğallık ve özlenen güçlü kadın duruşunun bu ilgi ve sevgide payı olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet kadını profilini yansıtmak için uğraşmıyorum, çünkü kendimi bir Cumhuriyet kadını olarak görüyorum. Tıpkı Anadolu’da tarlaya koşan, hayvan bakan ve çocuk yetiştiren her güçlü kadın gibi ben de alanımda güçlü duruşumu sergilemeye devam ediyorum. Son dönemde ülkemizde kadınların uğradığı psikolojik ve fiziksel şiddetin yarattığı baskı çok ağır. Kadınların her alanda kendilerini gösterebilmeleri için toplumların güçlü kadın figürlerine ihtiyacı var. Ben de bu konuda üstüme düşen görevleri yapmaya devam edeceğim. Genç ve kadın bir mimarın siyasette aktif rol alması, Cumhuriyet kadınının dik duruşunu yansıtmasının ilgi odağı olması açıkçası benim de görev ve hizmet motivasyonumu artırdı.
Kadınların Türkiye’de siyasetteki temsili hâlâ çok az. Son raporlara göre Türkiye, parlamentolarda kadın milletvekili sıralamasında 122’nci sıradan 129’a geriledi.
Kadınları geri plana atma ve kadına yönelik şiddetin politik olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda kadınların haklarını yok saymak için sistematik çalışmalar yapılıyor. Kadınların meclisteki temsili arttıkça korkunun da artması normal. Bu sayının azlığını bu korkuya bağlıyorum. Çünkü kadın öğrenirse, çocuğu da öğrenir ve evine de öğretir. Bilgi ve eğitimin korkutucu olduğu gösterilmeye çalışılıyor ve kadınların siyasette yer alması istenmiyor. Çok kısa bir zamanda bunun da biz kadınlar tarafından değiştirileceğine inanıyorum.
Kadınların siyasete girmelerini teşvik etmek, Türk politikasında daha çok kadın görmek için neler yapılmalı?
Siyasette eğitimin artması ve kadınların sorunlarının gerçekçi bir şekilde ele alınması gerekiyor. Kadın sorunlarını da en iyi kadınlar ifade edebilir. Bugün baktığımızda kadın problemleri ile ilgili konuları erkekler tartışıyor. Bu çok yanlış. Kadınların siyasette daha çok yer alması için cinsiyet eşitsizliğinin de ortadan kaldırılması gerekiyor.
Evet, cinsiyet eşitsizliği kadının Türkiye’de siyasete katılımının önündeki en büyük engellerden biri. Peki siz siyaset hayatınıza başladığınız andan itibaren toplumsal cinsiyete dayalı baskı ve adaletsizliğe maruz kaldınız mı?
Ülkemizde siyaset ne yazık ki erkek odaklı ve erkek işi olarak görülüyor. Bu çok yanlış bir algı. Ben siyasete Cumhuriyet Halk Partisi’nde başladım. Cumhuriyet Halk Partisi kimseye dini, inancı, cinsiyeti veya yaşam tarzı gibi sebeplerden dolayı asla baskı, eşitsizlik veya ötekileştirme tutumuna girmez, kadın siyasetçilerin sayısının artması için özel çalışmalara imza atar ve kadın siyasetçileri destekler.
Ben çok büyük bir baskı veya adaletsizlik yaşamadım. Ama bu, gerçekleri değiştirmiyor. Umarım biz yeni nesil ve genç siyasetçiler olarak bizden sonrakilere bu konuda yol gösteririz. Siyasette kadınların daha çok rol alması için sürdürdüğümüz mücadeleyi asla bırakmayacağız.
Bilecik Belediye meclis üyelerinde kadınların oranı/sayısı nedir? Kadın çalışanların sayısını artırmak için çalışmalar yapıyor musunuz?
Belediye meclisimizde 23 üyemiz bulunmakta. Benimle beraber toplam dört kadın meclis üyesi olarak kadınları temsil ediyoruz. Bu oran çok az. Belediyeye baktığımızda kadın çalışan sayımızı artırmak ve kadın çalışanlarımıza yetki vermek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Örneğin şu an belediyemizde servis minibüsleri ve otobüslerini kadın şoförlerimize emanet ettik. Ayrıca Atölye Amirliği’ne yine bir kadın arkadaşımızı atadık.
Game of Thrones dizisindeki Daenerys Targaryen karakterine benzerliğinizle dikkat çektiniz. Kendinizi bu karaktere benzetiyor musunuz?
Diziyi izlemedim ve karakterlere aşina değilim. Duyduğum kadarıyla Daenerys Targaryen köleliği kaldırmayı amaçlayan ve halkını önemseyen bir karaktermiş. Bu konuda benzerlik olması hoşuma gider. Bir noktada ben de bir şehir yönetiyorum ve eşitliği önemsiyorum. Bugün kölelik yok ancak eşitsizlik var. Eşitsizliği ortadan kaldırmaya çalışma konusunda bu karakterle benzeşebiliriz.
Modayla ilişkiniz nasıl? Güçlü duruşunuz dışında aslında bunu tamamlayan kıyafetler ve stilinizle de gündeme oturdunuz.
Üniversite hocalarım şöyle derdi: Modayı yakından takip edin çünkü moda ve mimarlık her zaman iç içedir. O yılın modası ve eğilimi hangi yöndeyse evlerin iç ve dış dizaynları da bu doğrultuda olacaktır. Aslında modayı yakından takip etmem mesleğimin de bir gereği. Buradan baktığımızda mesleğimi ve moda severliğimi örtüştürüyorum. Trendleri ve modayı takip etmeyi seviyorum.
“Power dressing”e göre giyim ve güç arasında önemli bir ba�� var. Birçok politikacı kıyafet ve seçtikleri renklerle politik güçlerini sağlamlaştırıp önemli mesajlar verdiler. Kıyafet seçimleriniz bu doğrultuda mı?
Giyim ve güç arasında önemli bir bağ var. Ancak ben duruşun ve verilen enerjinin bu anlamda giydiklerinizle bütünleşerek güçlü bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Bu bağlamda bunu giyersem daha güçlü bir duruş sergileyebilirim gibi bir düşünceye girmedim. Giydiklerimi özenle seçiyor ve gireceğim ortama göre bunu yapıyorum. Sanırım bu içgüdüyle yaptığım seçimler ve enerjim bu duruşu dışarıya aktarıyor.
2019 yılında Amerika’da Başkan Trump ulusa sesleniş konuşmasını gerçekleştirirken Nancy Pelosi ile birlikte Demokrat Parti’nin tüm kadın milletvekillerinin beyaz giydiklerini hatırlayalım. Beyaz, Amerika’da, 1904’tek Süfrajet hareketine ithafen kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan hareketle özdeşleştirilen bir renk. Sizin de Ekrem İmamoğlu’nu Bilecik’te ağırladığınız ve tüm Türkiye’nin dikkatini çektiğiniz gün üzerinizde beyaz bir takım elbise vardı. Bu bir tesadüf müydü?
O gün gerçekten özel bir gündü. Açıkçası aklımda bir mesaj vermek yoktu. Giymek istediğim takım elbiseyi beğendiğim için seçtim ve demek ki güzel bir seçim yapmışım. Aslında bu bence kadınların kadim tarihinde yatan doğru karar verme içgüdüsü olabilir. Evet, beyaz çok güçlü bir renk. Saflığın, temizliğin ve başlangıçların rengi. Biz de o gün çok anlamlı ve güzel bir projeye başlamak için bir aradaydık. Belki de içgüdüsel olarak bu parçayı seçmişimdir.
Sıradan bir günde nasıl giyinmeyi seversiniz?
Sıradan bir günde spor ve rahat giyinmeyi çok seviyorum. Yumuşak renkleri tercih ediyorum.
Göreviniz boyunca giydiğiniz kıyafetleri siz mi seçiyorsunuz?
Evet kendim seçiyorum. Kendi tarzımı kişiliğimle bütünleştirerek seçimlerimi yapıyorum. Tabii bu seçimlerde gittiğim ortamların da etkisi oluyor. Gittiğim ortamın ağırlığını ve konseptini tartıyor, tarzımı ve kişiliğimi birleştirerek bir tercihte bulunuyorum.
Makamınızda olmadığınız bir gün nasıl geçer?
Belediyecilikte makamla makam dışı arasında pek bir fark yoktur. Aslında makamınız tüm şehirdir. Bu konuda sokak ya da makam olsun insanlarla her zaman iletişim halinde oluyor, her zaman sosyalleşiyorsunuz. Bunu da severek yapıyorum. Ben aslında bu görevi tam anlamıyla iş olarak da görmüyorum. Bu yüzden her zaman insanlarla güzel bir şekilde iletişim kuruyor ve sosyalleşiyoruz.
Hiç sıradan bir hayatı özlediğiniz oluyor mu?
Açıkçası çok farklı bir hayat yaşamıyorum. Çünkü benim yaşam standartlarım göreve gelmeden de aynıydı ve göreve gelince değişmedi. Yüksek mimar olarak şu anda da bu tecrübemi şehrimiz için kullanıyorum. Yapmaktan hoşlandığım şeylere biraz daha az vakit ayırabiliyorum. Ancak çok majör bir değişim yaşamadım. Tabii sorumluluklarım arttı. Hem şehri, hem de evi yönetmek bazen yorucu olabiliyor. Ancak sokağa çıktığınızda insanların size olan güzel ilgisi bu yorgunluğu unutturuyor. İnsanlara dokunmak, ihtiyaçlarına cevap verebilmek, varsa sıkıntılarına çözüm olabilmek ve yüzlerinde bir tebessüm görebilmek gerçekten bambaşka bir duygu.
RÖPORTAJ: SELİN MİLOŞYAN
FOTOĞRAFLAR: BATURALP YILMAZ
ELLE Türkiye Mayıs 2023 sayısından alınmıştır.