Aerseeds, ormanlandırma ve doğal rejenerasyonu hızlandırmaya yönelik bir proje. İkı̇ kız kardeş Begüm ve Bike Ayaskan tarafından geliştirildı̇ ve Royal Collage Of Art tarafından da ödüllendirildi. Doğayı, ödülün önemini ve iyi bir gelecek yaratmayı konuştuk.
Yarışma ekim ayında ilk etapta 125 takımla başladı, ikinci etapta 64 takım ilerledi. Terra Carta Design Lab takımı ve RCA’in Innovation RCA bölümü ile yoğun bir start-up tasarımı ve mentorluk programları yapıldı. Takımlar arasında bizim gibi farklı deneyimlerden gelip yeni başlayanlar da vardı, daha uzun süredir çalışan start-up’lar da. Ocak ayındaki üçüncü etapta 20 takım seçildi ve tekrar projeye özel bir mentorluk programı yapıldı. Açıkçası bu süreç bizleri etkileyici girişimciler olmaya hazırlamak içindi. Özellikle deneyimimiz sanat ve tasarım odaklı olduğundan bizim için start-up dünyasına hazırlayan bir süreç oldu. Yarışma çok kısa süre önce sonuçlandı, buna rağmen aldığımız destek ve ilgi gerçekten çok muazzam.
İklim kriziyle mücadele eden tasarım projesiyle ödülü kazandınız. Bu sizi nasıl hissettirdi?
Yarışmayı kazandığımız için çok mutluyuz. Doğada her şey birbirine bağlı ve etkileşim içerisinde, daha iyi işleyen endüstri ve sistemler için bu prensiplerin her dala uygulanması ve doğayı da dahil eden döngüsel ekonomilerin oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Bizim için endüstrinin farklı alanlarının beraber çalışması çok önemli. Aerseeds’le Terra Carta Design Lab yarışmasını kazanmak bu sebepten dolayı bizim için çok önemli. Bizim geçmişimiz sanat, tasarım ve mimari dallarında. Yeni şirketimiz Aerseeds’le birlikte bilim ve endüstriyi de projemiz çevresinde birleştirme ve döngüsel ekonomilerin çok daha kapsamlı olabileceğini gösterme fırsatımız olacak.
2015 senesinde Royal College of Art’dan mezun olduktan sonra sanat ve tasarım projelerimizle Studio Ayaskan’ı kurduk. Çalışmalarımızda zamanın akışı ve doğanın döngülerinden esinlenerek, hep yeni materyaller ve teknolojileri araştırıyorduk. Studio Ayaskan’la olan işlerimizde doğanın döngülerinden esinlenerek zamanı, tasarım sürecinin bir parçası olarak görüyoruz. İşlerimizde hep zamanla değişen elementler oluyor. Doğaya olan ilgimiz bizi daha çok çevreyle ilgili projeleri araştırmaya yönlendirdi ve zamanla stüdyomuzun işlerinin yanında çevreyle ilgili projeler geliş- tirmeye başladık. İlk olarak, farklı alanlarda (mimari, bilim, sanat, tasarım...) doğayı çözümün parçası yapan projeleri araştırarak başladık. İklim sorunu bizden çok daha büyük ve kompleks gösterilince çözümlerin de kompleks olması gerektiği düşünülüyor. Halbuki doğanın kendini iyileştirme gücü inanılmaz. Doğayla harmoni içinde yaşamayı öğrenmeliyiz. Hem Aerseeds’le hem Studio Ayaskan’la amacımız daha çok insanı doğayı dinlemeye yönlendirmek ve doğanın güçleri ile yeni çözümler üretmeye ilham vermek.
“Doğaya olan ilgimiz bizi daha çok çevreyle ilgili projeleri araştırmaya yönlendirdi ve zamanla stüdyomuzun işlerinin yanında çevreyle ilgili projeler geliştirmeye başladık.”
Aerseeds projenizle vurgulamak istediğiniz döngüsel yaşam mı?
Doğada her şey birbirine bağlı ve etkileşim içerisinde, endüstri ve sistemlerin daha iyi işleyebilmesi için bu prensiplerin her dala uygulanması gerektiğine ve doğayı da dahil eden döngüsel ekonomilerin oluşturulmasının gerekliliğine inanıyoruz. Bir yandan açlıktan söz edilirken bir yandan üretilen gıda ürünlerinin üçte biri atık oluyor. Bunlar atık olarak çöpe gidince tamamen değerlendirilmeden boşa üretilmiş oluyor ve kimyasallarla birleşip doğaya geri döne- miyorlar. Yapılan ormanlandırma araştırmalarıyla bunun bizim için bir fırsat olabileceğini fark ettik. Çünkü toprağın üst katmanının neredeyse üçte biri yok olmuş durumda. Ormanlandırma çalışmalarında en büyük sıkıntı tohumların yaşama oranının düşük olması. Bu da toprağın bir nevi ölü olmasından ve suyu tutabilme yeteneğini kaybetmiş olmasından kaynaklanıyor. Aerseeds projesiyle gıda atıklarını doğaya geri döndürerek doğanın kendini yenilemesini sağlayacağız. Aslında üç sorunu (ormanların yok olması, gıda atığı ve toprak kaybı) birbirine döngüsel bir şekilde bağlıyoruz. Amacımız bunun büyük ölçekte yapılabilirliğini sağlamak. Yani hem yöntem hem de sistemleri geliştirmemiz gerekecek. Gelecek 12 ay boyunca projeyi daha da basitleştirip, değişik coğrafyalara adapte edilebilir hale getirebilmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Üretim ve dağıtımı olabildiğince her bölgeye özgü ve lokal insanlarla yapmak istiyoruz. Amacımız global partnerler ve endüstri arasında köprü oluşturmak.
Dünya ve doğanın kendini iyileştirme gücü çok yüksek. Bizim için en önemli nokta doğayı iklim kriziyle ilgili kararların merkezine almak ve iklim değişikliğinde kullanılan kelimeleri pozitifleştirmek. Çünkü medyada sürekli iklim değişikliğiyle savaştaymışız gibi lanse ediliyor. Yapılan araştırmalara göre yeni nesilde iklim anksiyetesi çok yüksek ve hep zamanımız tükeniyormuş gibi hissettiriliyor. Böyle olunca çaresizlik hissiyatı öne çıkıyor. Tabii ki iklim krizi bizden çok daha büyük. Tek başımıza çözemeyeceğiz bu sorunu ve tek başımıza da değiliz. Kolektif olarak doğru adımları atmaya başladıktan sonra doğayla daha dengeli bir şekilde yaşayabileceğimize inanıyoruz. Endüstrinin de bu konulara destek vermesi bu sürecin bir başlangıcı.
Zaman kavramı üzerine de çalışıyorsunuz, nedir bu alanda ilginizi çeken?
Zaman aslında her şeyin bir parçası; var oluşumuzun ve algımızın bir parçası. Fiziksel dünyayı zaman sayesinde deneyimliyoruz. Zaman çok mekanikleşmeden önce, doğadaki döngülere dayalı bir kavram olarak gelişmiş ve hep insanların hayatını şekillendirmiş. Mesela insanlar güneşin, yıldızların konumlarından, okyanusun gelgitlerinden zamanı takip edebilmiş, yani fiziksel dünyayla zaman hep bütün olarak görülüyormuş. İnsanların ritmi aslında o kadar mekanik değil ve zamana yaklaşımımızda daha esnek olmamız gerektiğini düşünüyoruz. Etrafımızdaki objelerin de bunu sağlayabileceğine inanıyoruz. Etrafımızda saatler dışında zamanın akışına dair hiçbir indikasyon kalmadı. Saatleri ve pencereleri bir odadan çıkarırsak, zamanın gerisini algılamamız zorlaşıyor. Bizim için zaman yine doğayla bütün olma isteğinden dolayı çok önemli. Tasarımlarımızda da hep mekanik elementleri spontane elementlerle birleştirmemizin sebebi de bu. Mesela Lexus Design Awards için yaptığımız Trace projesinde ışıkla renk değiştiren pigmentleri sıvıda çözmemiz, her döngüde farklı modellerin oluşmasını istediğimiz içindi. Yine Aerseeds de tamamen doğanın rejenerasyonunu hızlandırmaya yönelik bir proje ve kararların çoğunu doğanın vermesi üzerine bir araştırma.
Bütün eğitim sürecimizi ve iş hayatımızı beraber yaşadık. 2009’da İngiltere’ye beraber geldik ve hep beraber iş kurma isteğiyle kararlarımızı şekillendirdik. İkimiz de birçok konuya ilgi duyuyoruz, resim, sanat, doğa, mimarlık, bilim... İş hayatımız hep daha doğal gelişti diyebiliriz. Fikirleri birbirimizle paylaşarak şekillendiriyoruz. Mesela Aerseeds’in başlangıcı iki, üç sene önceydi. Tabii ki fikir çok daha farklıydı. Aerseeds’le döngüsel ekonomiyi sağlayabilecek bir iş planı çıkarmamız birçok araştırmanın sonuçlarını okumamız, ormanlandırmaya yönelik var olan yöntemleri araştırmamızla oldu. Bu süreçte de birbirimizle hep fikir paylaşımı içerisindeydik. İş bölümünde bizim için en önemli şey süreci şekillendirmek ve hedefleri belirlemek. Genelde yapılacak işleri paylaşıp birbirimize güveniyoruz ve yeni bir görüş gerektiğinde tekrar iş paylaşımı yapıyoruz.
“Ağaç dikme projeleri kesinlikle aynı biyoçeşitliliği sağlamıyor. Tek çeşit ağaçlandırma projeleri aslında doğaya daha çok zarar verebiliyor ve ağaçlar arasında salgınları artırabiliyor.”
Sırada ne var?
Sırada Aerseeds’i baz alıp Studio Ayaskan’la yaptığımız projeleri yeniden şekillendirmek var. Sanatla iklim değişikliğinin çok bağlantılı olduğunu ve daha pozitif yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Birbirini bütünler bir şekilde iki işimizi de devam ettirmek istiyoruz.
Yazı: Aykun Taşdöner
Fotoğraflar: Studio Ayaskan, Royal Collage of Art
ELLE Türkiye Haziran 2022 sayısından alınmıştır.