1/12
Eve benziyor ama sadece ev değil; buradan müthiş işler çıkıyor ama sadece bir iş yeri de değil. Aslı Tunca “Burada hayaller satıyoruz”diyor. ELLE bu binanın gerçek olduğuna inanamadı. Gördüğümüz düşü dinlemeye hazır mısınız?
2/12
Siz sormadan hemen söyleyelim: Aslı Tunca’yı ve evini ziyaret ettiğimizde hava gayet güneşliydi. Aslı Hanım’ı, bu yazının ekim sayısında yayımlanacağı gerçeğini yok sayarak bu yazlık elbiseyle çektiğimizi de sanmayın. Aslı Tunca bu konuda mevsimlere ve şimdi okuyacağınız gibi, dış koşullara göre karar vermiyor; stilinin temel parçası olan retro elbiseleri her sezon giyiyor. Kaldı ki artık ne ELLE, ne de genel olarak moda tasarımcıları sonbaharla kışın, uzun kollu, kalın; yazları askılı kıyafetler giyilecek diye bir kural olduğuna inanmıyor.
3/12
Aslı Tunca’yı tanımanın, daha doğrusu nelerden hoşlandığını, nasıl vakit geçirdiğini ve neler yaptığını öğrenmenin en kestirme yolu, Galatasaray’daki evini ziyaret etmek. Hemen söyleyeyim, buraya ev demek haksızlık olur; olsa olsa bir masal evi, bir hayaller atölyesi ya da kısaca, bambaşka bir dünya. Aslı Tunca ve eşi heykeltraş Carl Vercauteren’in hem evi hem de iş yerleri olan bu mekanı hepinizin görme imkanı olamayacağı için, ziyaret edip sizin için görüntülememizin iyi fikir olduğuna karar verdik.
4/12
“Bu ev herkeste aynı etkiyi mi yaratıyor?” diye sorduğumda Aslı Tunca, “Herhalde en büyük özelliği, sokaktaki alelade bir binadan geçip buraya ulaşmanız. İtalya’da ve özellikle de Venedik’te bunun gibi birçok yer var... Sokaktaki bu binaya rağmen içeri girmeye cesaret edenler burayı görünce iki misli şaşırıyor.” Aslı Tunca altı-yedi yıl burayı sadece iş yeri olarak kullandıklarını söylüyor. İş yeri nasıl evleri oldu aynı zamanda? Birkaç yıl önce önemli bir dekorasyon dergisi olan “The World of Interiors” gelip çekim yapmış ve binaya geniş yer vermiş. Hatta ailenin burada oturduğunu da yazmış. Haberi hazırlayan editör iyi ki de öyle yazmış çünkü farkında olmadan Aslı Tunca’nın aklına bu fikri getirmiş. Aslı Tunca o dönemde oturduğu evi sattığı için yeni bir ev bakıyormuş... “
5/12
Kendimi tanıyorum; bitmiş bir evi beğenmem mümkün değil, muhakkak ki kötü durumda bir şeyi seçip uzun bir müddet her şeyiyle kendim ilgilenmek durumunda kalacağım” diye kara kara düşünüyormuş. Sonra birden, iş yeri olarak kullandıkları bu dört katlı binada yaşamak için de yeteri kadar yer olduğunu fark edip buraya taşınmanın şahane olacağını fark etmiş. Öyle de yapmışlar. Peki sonrasında ne olmuş? “Trafikten kurtuldum” diyor. Sadece trafikten mi? İnsan buraya gelince bir rüyanın içine düşmüş gibi hissediyor. Ben de söyleşi için bu evde bulunduğum sürece sadece İstanbul trafiğini değil, başka pek çok şeyi unuttum... Aslı Tunca şu anki durumunu ve eviyle ilgili hislerini, çok güzel bir şekilde şöyle özetliyor: “Dışarıya çıkmak için bir nedenim kalmadı. Ancak doktor randevusu gibi bir bahanem olması lazım.” Açık alanda olmayı özlediğinde terasa ve bahçeye geçiyor. İş için kendisini görmek isteyenler veya arkadaşları buraya seve seve geliyorlar. Sadece yurt-dışı seyahatleri için havalimanına gitmesi gerektiğinde sokağa çıkıyormuş.
6/12
HAYALLER SATMAK
Uzun yıllar moda tasarımı yaptıktan sonra alan değiştiren Aslı Tunca, eşi Carl Vercauteren’le birlikte dekorasyon projeleri yürütüyor ve birlikte özel mobilyalar tasarlayıp üretiyorlar. Tabii ki işin içinde antika aşkı da var. Bu sürecin nasıl işlediğini soruyorum. “Biz hayal satıyoruz” diyor. İnsanların hayallerini, kafalarının içindekini tam olarak anlayıp ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. “Tabii ki başkasının beynini okumak çok kolay değil” diye ekliyor. Asıl önemlisi, bu hayallere kendi yorumlarını da katıyor olması. Son yıllarda çok hoşlarına giden bir gelişmeyle mevcut işlerine yeni dal daha eklenmiş: Yurt dışındaki birtakım profesyonel firmaların projelerine uygun ihtiyaçlarını yani mobilyalarını üretiyorlar. İtalyan müşteriler çoğunlukta. İtalyanların tasarım zevkleri ve yüksek beklentileri düşünülürse, bu büyük bir iltifat olmalı! Ayrıca dünyanın dört bir yanından da pek çok müşterileri var.
7/12
Peki bütün bu insanları memnun etmek zor değil mi? Aslı Tunca “İşimizi iyi yaptığımıza inanıyoruz. Müşterileri mutlu etme konusunda bir sıkıntı yaşamıyoruz. Elbette kaprisli insanlar da var ancak biz ne yaptığımızı biliyoruz” diye belirtiyor. Peki modadan bu alana geçmesi kolay oldu mu? “Bu çok doğal gerçekleşti. Bir pazar günü bir arkadaşımın havuzundaydım. Tam da boşanma esnasındayım... Öyle bir dönemde insan hayatındaki pek çok şeyi değiştirmek istiyor” diyor. “Kimi insanlar saç rengini veya kesimiyle oynamayı tercih eder” yorumunu yaptığımda Aslı Tunca gülüp, “Değil mi? Bense çocuğum dışında tüm hayatımı değiştirdim. O gün, arkadaşım bana ‘Niye antikacı olmuyorsun?’ diye sordu.” Bu soru durduk yerde gelmemiştir diye düşünüyor ve paylaşıyorum: Niye antika? “Çünkü hobimdi.” Gerçi o gün buna itiraz etmiş, “antikayla ilgili yeterli donanımım yok” demiş ama sonra, sanat okumuş bir insan olarak antikacılık yapabileceğine ikna olmuş. Antika macerası da böyle başlamış.
8/12
EVDEKİ GİZEMLİ ERKEK
Aslı Tunca bu kafa heykelini Belçika’da bir dükkanda bulmuş. Dükkanın sahipleri kafayı satın almak istediğini duyunca çok gülmüşler. Nedenine gelince: Çünkü eşinin eski karısı da aynı kafayı satın almak istemiş. Aslı Tunca “Böylece erkekler konusundaki zevkimizin aynı olduğunu teyit etmiş olduk” diyor. Heykel İspanyol ya da Portekiz çalışmasına benziyor ancak malzemesi tropikal ağaçtan. Sebebi sonradan anlaşılmış. Heykel, Portekizliler tarafından, bir Portekiz kolonisi olan Goa’da yapılmış.
9/12
MODERN Mİ ESKİ Mİ?
Aslı Tunca, konu tasarım olunca modern ve eski arasındaki dengeyi nasıl koruyor? “Bunu binaya, çevreye yani yapının özelliklerine göre ayarlıyorum. Yapı size onu söylüyor, buna siz karar vermiyorsunuz. Bir mekanın ruhuna, özüne saygı göstermeniz lazım. Ancak ondan sonra başka şeyler katabilirsiniz.” İşi sayesinde çok ilginç deneyimler de yaşıyor zaman zaman. Bir seferinde bir müşterisi pek çok başka beklentisinin yanı sıra, evinin feng shui felsefesine göre de hazırlanmasını istemiş. Aslı Tunca bunu yapabilmek için yedi-sekiz kitap okuduğunu itiraf ediyor. Biraz zahmetli olsa da sonu gayet güzel gelmiş.
10/12
Aslı Tunca’nın çalışmaları hakkında daha fazla bilgi edinmek veya sırf merakınızı gidermek için www.aslitunca.com adresli web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Sağda: Aslı Hanımın çok sevdiği, bol cekmeceli antika dolabı görüyorsunuz. Altta: En üst kattaki mutfak bölümüne açılan merdivenlerden bir detay. Antika ya da değil, ev sahibesi hikayesi olan her şeyi seviyor. Bu ev üzerine, hem de bu evde daha çok hikaye yazılır diyoruz!
Bu iki beyaz tekli koltukların solunda kalan kapı, Aslı Tunca’nın bu binadaki favori mekanına, yani ofis odasına açılıyor. Belki de kendisini “rahatsız etmek” isteyenler, onu beklerken burada oturup espresso içiyordur!
11/12
EVİNDEKİ EN SEVDİĞİ YER: OFİSİ!
Aslı Tunca’ya evindeki favori odasını soruyorum ama gelen cevaba şaşırmıyorum: Duvarları kitap ve dosyalarla dolu raflarla kaplı ve upuzun, üzerinde envai çeşit ıvır zıvır bulunan masasının yer aldığı ofisi! İkinci şık olarak terası söylüyor. Havalar müsaade ettikçe, yaz-kış ailecek veya arkadaşlarıyla terasta bolca vakit geçiriyorlarmış. Kendisi yeni bir eve taşındığında ilk hangi parçasıyla orayı “evi” haline getirir? Bir müddet düşündükten sonra cevabı buluyor: Espresso makinesi! Çünkü günde birkaç espresso içmezse kendine gelemiyormuş. İkinci olmazsa olmazı? Yüksek tavanlar! Yaşadığı ev illa yüksek tavanlı olmalı. Diğer vazgeçilmezlerine gelince: Yeşile bakmak ve yastığı! Alıştığı yastığını neredeyse her seyahatte yanında taşıyormuş. Evinin dışında kaldığı yerlerdeki ve genel olarak da yeni yastıkları sevmiyor. Aslı Tunca’ya göre yastık dediğin eskimiş, yıpranmış olmalı.
12/12
ANTİKALARDAKİ HİKAYELER
İnsanların antikaları neden sevdiğini soruyorum. Acaba bir hikayesi ve yaşanmışlığı olduğu için mi? Aslı Tunca “Yaşanmışlık güzeldir. Gerçi bazı şeylerde insana kötü elektrik verir” diye açıklıyor. Kıyafette de yaşanmışlığı seviyor mu? Kesinlikle evet. Zaten her zaman retro giyinmeyi tercih eden bir kadın. Eskiden olduğu gibi modayla haşır neşir değil ancak “Bir de kadın tarafım var” diye ekliyor. Gardırobunda en çok elbiseler yer alıyor. “Gidip gelip hep aynı şeyden bir tane daha alıyorum. Kıyafetim hiç değişmez. Galiba sevdiğim şeyler değişmiyor” diyor.