Güzellik dünyası, her geçen gün değişen tüketici talepleri ve artan çevresel duyarlılıkla dönüşüm geçiriyor. Bu bağlamda, doğal ve sürdürülebilir ürünlerin önemi giderek artarken, Roius Naturals bu alanda öne çıkan Türk markalarından biri haline gelmeyi başardı. 2019 yılında kurulan bu marka, doğaya saygılı, hayvan haklarına duyarlı ve bio-teknolojik üretim anlayışı ile öne çıkıyor. Marka, aynı zamanda sosyal medyadaki bilgilerin gerçekliğini sorguladığımız bu dönemde @roius_naturals Instagram hesabında paylaştığı keyifli ve bilgilendirici içerikleri ile de dikkat çekiyor.
Roius Naturals Kurucusu Çağla Bingöl ile markanın özündeki sürdürülebilirlik anlayışının yanı sıra bir Türk cilt bakım markası olarak dünya çapındaki çalışmalarını, sektördeki gelişmeleri ve gelecek planlarını konuştuk.
Roius Naturals, güzellik dünyasında doğal, sürdürülebilir ve bio-teknolojik marka anlayışı ile tanınıyor. Bu konuda diğer markalardan nasıl farklılaşıyorsunuz?
2019 yılında Roius Naturals’ı kurarken doğal, temiz, hayvan haklarına ve doğaya saygılı, bio-teknolojik üretim yapan ve sürdürülebilirlik ilkesi ile ilerleyen bir marka olarak kurguladık. Aynı yolda “sürdürülebilir” bir şekilde ilerliyor olmaktan gurur duyuyoruz. Bu arada ülkemizde güzellik sektöründe bazı konularda çok büyük gelişimler yaşandığını gördüğümüz için çok mutluyuz. Bundan 2-3 sene önce hala merdiven altı üretim yapan ve kendini doğal olarak pazarlayan markalar görüyorduk. Ama müşterimiz çok bilinçlendi. Artık bakanlık onayı, barkod, markanın değerleri gibi konuları araştırıp bu şekilde alışverişlerine yön veriyorlar. Fakat sürdürülebilirlik konusunda kafalar hala karışık. Bu sadece bizim ülkemize özgü bir şey de değil. Tüm dünyada bir taraftan büyük ölçekli, yüksek reklam bütçesine sahip markaların “green washing” kampanyalarına maruz kalıyoruz, bir taraftan ürün içeriğinde tek bir organik sertifikalı içerik kullanan markalar bile kendini sürdürülebilir olarak lanse ediyor. İçeriği tamamen kimyasal olsa bile alınabilecek olan vegan marka sertifikası ile organik ürün sertifikası hala birbirine karışıyor. Önümüzdeki dönemde bunların da aşılabileceğini düşünüyorum.
Biz marka olarak en sürdürülebilir olanı, müşterilerimize en az çevresel atık çıkartarak, ürün ambalajlarını minimum seviyede tuatarak, en temiz ve doğal içerikler kullanarak ve en az sayıda ürün kullandırarak sağlayabileceğimizi savunuyoruz. Tüketici açısından tüketimde sadeleşme sürdürülebilirlik anlamında atabilecekleri en önemli adımlardan biri. Böylece hem doğayı, hem üretimi hem de müşterimizin bütçesini göz önüne almış oluyoruz.
Son dönemde ürün serinize yeni bir ekleme yaptınız mı ya da yapmayı düşünüyor musunuz?
Çok sevilen SOS Balm’ımızı yeniledik; bu ürün bizim ikonik ürünümüz. Tamamen bitkisel içerikten oluşan, cildi acil durumlarda anında sakinleştiren ve onarmaya yardımcı olan bir balm. Önceden cam bir kavanozda satıyorduk ve sürekli yanında taşımak isteyen, özellikle küçük çocukları olan ailelerden ambalajın pratik olmadığı konusunda geri dönüşler alıyorduk. Şimdi ürünü stick formunda satışa sunuyoruz. Yenilemeden sonra bizi çok mutlu eden bir beğeni ile karşılandık.
Önümüzdeki dönemde satışa sürmek üzere öncelikle çok sevilen mineral güneş koruyucumuzun vücut versiyonu, sonrasında da yağ bazlı bir makyaj temizleyicisi ve enzim peeling konusunda çalışmalarımız var. Bu çalışmaların hepsi müşterilerimizden bize gelen taleplerle oluştu. Müşterimizin bizden beklediği sağlıklı deodorant (ki yurtdışından ilk sağlıklı deodorantlardan birini Niş Kozmetik olarak Türkiye’ye biz getirmiştik), katı şampuan, retinol serum, AHA tonik gibi ürünler de var ama şu an gerekli gördüklerimiz ve gündemimizde olan bahsettiğim bu üç ürün var. Biz müşterisi ile günlük düzeyde iletişimde olan bir markayız. Onlardan aldığımız sorular, yorumlar, talepler bizim markamızın yol haritasında çok önemli bir yer tutuyor. Yaptığımız aylık ÜR-GE görüşmelerinde, o ay içinde yapılan tüm görüşmelerden edindiğimiz notları değerlendiriyoruz.
2023 yılında markanızı Avrupa pazarına açtınız. Hangi ülkelerde satış yapıyorsunuz ve nasıl bir ilgi ile karşılaştınız?Avrupa pazarı sürdürülebilir markaların çok kıymet gördüğü bir pazar. Çok bilinçli bir tüketici var. Mesela yeşil olduğunu savunan bir markanın bir Influencer gönderimi yaparken doğaya külfet olacak kocaman kutular kullanması, fuarlarda-tanıtım günlerinde baskılı malzemeler ile aşırı promosyonlar vermesi vb gibi konular çok dikkat çekiyor ve sosyal medyada tepki ile karşılanıyor. Ham maddelerimizin transparan bir tedarik zincirinden geçmesi, formüllerimizin değişmemesi ve ürünlerimizin temiz içeriklere sahip olması onlar için çok önemli. Bu anlamda kolay uyum sağladık ve iyi bir ilgi gördük. Tabii daha çok yeniyiz, önümüzdeki dönemde kendimizi çok daha iyi tanıtmaya ihtiyacımız olduğu şüphesiz. Ama Türkiye’nin son yıllarda özellikle dizi- film sektörü ile dünya çapında, özellikle de Avrupa’da yaptığı tanıtım paha biçilmez. Müşterilerimizin markamıza çok daha güvenle yaklaştığını düşünüyoruz. Türkiye denildiği zaman akıllarında çok pozitif bir imaj canlanıyor.
“
"Ham maddelerimizin transparan bir tedarik zincirinden geçmesi, formüllerimizin değişmemesi ve ürünlerimizin temiz içeriklere sahip olması Avrupa pazarı için çok önemli."
Sizin kişisel olarak başlattığınız ve güzellikte sürdürülebilirliği konu aldığınız yazılarınız da var. Sizce global anlamda güzellik sektöründe sürdürülebilirlik konusuna yeteri kadar önem veriliyor mu?
Ben 2009 yılında beri bilfiil güzellik sektörü içerisinde çalışıyorum. Niş Kozmetik bünyesine dahil olduğumda sadece distribütörlük ya da kendi markamız değil; ister renkli kozmetik olsun, ister otel line’ları olsun farklı marka danışmanlıkları da vererek birçok alanda deneyim edindim. Yurtdışında fuarlarda, sektörel ve trendlere yönelik toplantılar ve sunumlarla endüstrinin gidişatını takip ediyoruz ve nabzını tutuyoruz.
Güzellik sektöründe şu an en kıymetli konu sürdürülebilir olmak. Çünkü hızlı tüketim bir ürün grubundan bahsediyoruz ama bir taraftan da çekici görünmek ve farklılaşmak markalar için çok önemli. Bu ikisinin yanına sürdürülebilirliği de eklediğiniz zaman denklem çok zorlaşıyor. Zorlaşmaya başlayınca da yaşanan kaos içinde markaların büyük hedefleri öne sürüp ardından sözlerinde durmadıklarını görüyoruz. Ben Substack mecrası üzerinden başladığım yazı dizisi ile öncelikle tüm sosyal paydaşlar nezninde yaşanan ikilemleri yansıtmak istiyorum. Önce esas sorunları anlayıp onları ne kadar çözebilme kapasitemiz olduğunu görür ve ayaklarımızı yere basarsak sonrasında yapılacak aksiyonlar da o kadar etkin ve elle tutulabilir olur. Bu yazı dizisinde ne markalar ne medya ne de tüketiciye tek başına günah keçisi haline getiremeyeceğimizi de anlatmak istiyorum. Ama dürüst ve samimi olursak çözümleri şüphesiz hep beraber bulabiliriz.