#text>
Büyükada'da yaşamak nasıl bir duygu? Günübirlik ziyaretlerden bahsetmiyorum, İstanbul'a bu kadar yakın ve aynı anda bu kadar mesafeli olmak, hem de adada kalmak, biz asıl onu sevdik. Bu zevki sizinle paylaşmak için, Büyükada'nın belki de en misafirperver, en sıcak evine konuk olduk. Ev sahipleri harika seramik eserleri yapan Fikret Parlak ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Edebiyatı Bölümü'nde öğretim görevlisi olan Murat Seçkin. Ev yapımı zencefilli limonata (ki bu evde her şey “ev yapımı”!) ve sohbetimiz, herşeyi unutturuyor. Murat Seçkin “burada gayet sakin bir hayatımız var; Gerçi kış, Büyükada'nın en güzel zamanı, yazlıkçılar ve günübirlikçiler yok, kimseler gelmiyor” diyor. Burada komşuluk ve mahalle kültürü devam ediyor ve “bakkalımız, doktorumuz, eczacımız, kasabımız, postacı, manavımız, herkes bizi tanıyor ve biz de herkesi tanıyoruz” diye ekliyor. Perşembeleri pazara gitmek “sosyalleşme” aktivitesi, alışveriş bahane, asıl cazip olan herkesle uzun uzun sohbet etmek.~
#text>
#text>
Her köşesi keyifli ve ilginç detaylarla dikkat çeken bu ev kimin zevkini yansıtıyor? Fikret Parlak “ortak zevkimizi” diyor. Peki, evin hikayesi var mı? Tahmin ettiğiniz gibi, evet. Altı-yedi yıl önceki sahibi yaşlı bir beymiş. O vefat edince çocuk ve kuzenler evi bir türlü paylaşamayınca, satmaya karar vermişler. Fikret Parlak “Burayı ilk gördüğümüzde depresif, insana mutsuzluk veren bir evdi” diyor. Bazıları çok güzel olsa da epey eski eşyası da varmış. Evin şimdiki halini görünce buna inanmak zor. Şimdiki sahipleri o depresif şekliyle bile evin şimdiki halini, yani neler yapabileceklerini öngörmüş. Tabii bu hale gelmesi kolay olmamış. İnsan detaycı olup her şeye özenince, bugünkü şekle gelmesi epey sürmüş. Üstelik ev sahipleri, üşenmeyip yurt içi, yurt dışı, her yerden evlerine bir şeyler almayı, binbir zahmet buraya taşımayı seviyor. Fikret Parlak “Bodrum'dan, uçakta kucağımda kocaman bir saksıyla geldim” diyor. Murat Seçkin de Londra'dan fazla bavulla geldiğini hatırlıyor. Bu evde en çok hoşumuza giden, sadece salon veya mutfağın değil, her odanın, mesela banyonun bile özenle dekore edilmiş olması. Her detay şık ancak esprili objeler de var. Mesela üst kata çıkarken merdivenlerde karşınıza İngiltere kraliçesi II. Elizabeth'in gençlik fotoğrafı gelebiliyor. Evin girişindeki küçük masadaysa el sallayan bir biblosuna rastlıyorsunuz. “Bu evde ne eksik olmaz?” diye sorduğumda aslında cevabı tahmin ediyorum: Misafir! Örnek verelim: Yazar Orhan Pamuk. Bir de güzel yemekler eksik olmaz. Nasıl olsun, Murat Seçkin “Seyahatten döner dönmez, mutfağa girerim” diyor. Ancak evin en keyifli detayı, tabii ki Fikret Parlak'ın seramikleri. Her biri Büyükada'nın adeta bir başka hikayesini anlatıyor.
#text>
#text>
#text>
SUZAN YURDACAN