#text>
Türkiye'de erkek modası mevzu bahis olduğunda yaratıcılık yoksunu tarzlar gözümün önüne geliyor. Tabii ki, stilinin bilincinde ve yaratıcı kimseler de var. Ancak genelde bu bereketli topraklarda bir yaratıcılık kuraklığı görüyorum. Mimar ve gurme Ali Esad Göksel, erkek modasının verimsiz diyarında renkli stiliyle bir istisna. Onunla şahsen tanışmadan önce rengarenk ve koyu tonlardaki pantolonlarının altından göz kırpan renkli çoraplarının dikkatimi çekmiş olduğunu itiraf etmeliyim.
#text>
#text>
#text>
19'ncu yüzyılın en iyi giyinen erkeklerinden ve bir dandy olan Beau Brummell, “Şayet sokakta insanlar dönüp size bakıyorlarsa bu iyi giyindiğiniz anlamına gelmiyor. Ya çok kasıntı ya da çok modaya uygun görünüyorsunuzdur” demiş. Sokakta yürürken insanların bakışlarını üzerinizde hissediyor musunuz?
Kendime bile itiraf etmekten hoşlanmadığım asosyal bir tarafım var. Güzel giyinen insanlara bakmayı seviyorum. Ama bana bakılmasından çok da hoşlanmıyorum.
#text>
#text>
#text>
Giyinmek sizin için ne ifade ediyor?
Giyinirken eğleniyorum. Bu, eskiden beri böyle. Şanslı bir çocukluk geçirdim. Çünkü Çamlıca'da, 20 kadınla birlikte büyüdüm. O evde, annemin babaannesi bile bizimle yaşıyordu. Kadınları dinleyip gözlemleyerek ve anlamaya çalışarak büyümek şahaneydi. Onların dünyası çok renkli ve zengin.
#text>
#text>
#text>
Onlar size, kadın modasına ve kendi stilinize bakış açısı hakkında neler öğretti?
Onların arasında çok şımartılarak büyüdüm tabii. Evin küçük prensiydim. Ama bana ileride kadınlara nazik davranmam ve onlara hizmet etmem gerektiğini de öğrettiler. Dolayısıyla o dönem benim için çok eğiticiydi. Onlar sayesinde kadınların dünyasının kayda değer tek dünya olduğunu öğrendim. Maalesef erkekler sıkıcılar. Çoğu futbol, para, politika ve seks dışında hiçbir şey konuşmazlar. Üstüne üstlük kendilerini dünyanın merkezinde zannederler.
#text>
#text>
#text>
BİR KATE MOSS OLMADIĞINIZI HATIRLAYIN!
Kaç yaşınızdan itibaren stilinizin farkına vardığınızı hatırlıyor musunuz?
Böyle şeyler bir günde öğrenilmiyor. Güzel Sanatlar Akademisi'ne girişimin, stilimde bir milad olduğunu söyleyebilirim.
#text>
Sanat alanında öğrendiklerinizin stilinize de yansıyan bir yönü oldu o zaman.
#text>
Elbette. Sanat tarihi bilmiyorsanız, giyinmek konusunda çaresizsiniz demektir. Çünkü o zaman küresel iletişimin size verdikleriyle başa çıkmak durumunda kalırsınız. Diyelim ki, bir moda çekiminde John Galliano'nun bir tasarımını Kate Moss'un üzerinde görüp vuruldunuz. Vurulduğunuz şeyi kendinize nakletme kısmı çok tehlikeli. Siz Kate Moss değilsiniz. Onun gibi bakmayı bilmiyorsunuz. Karşınızda bir fotoğrafçı ve art direktör yok. O elbiseyi nasıl taşıyacağınız konusunda tecrübeniz de... Yapmanız gereken; bir elinize o vurulduğunuz şeyi, öbürüne kendinizi alıp ikisini yoğurarak başka bir şey çıkarmak. Ancak sanat tarihine hakimseniz bunun altından kalkabilirsiniz.~
#text>
Renklerle ilgili cesaretinizi neye borçlusunuz?
Türkiye'nin renk skalasında uzun yıllar kahverengi, siyah ve griden başka renk yoktu. Üniversitede okurken ilk kazandığım parayla kendime turuncu bir atkı aldım. Bu atkı, Güzel Sanatlar Akademisi'ndekileri bile şaşırtan bir renkteydi. Neşet Günal beni gördüğünde “Atkın çok yakışmış” deyince renk konusunda cesaretim arttı. Onun gibi bir duayenden bunu duymak inanılmazdı. Eskiden herkes renkli kıyafetlerime bakarken, “Bu adam kaçık herhalde” derdi. Halen renkli pantolon giydiğimde, “Biraz uzaktan yürü de, seninle beraber fotoğrafımız çıkmasın” diyen arkadaşlarım var.
#text>
#text>
#text>
Stilinizde renk dışında en belirgin kod nedir?
Sınırsız hürriyet!
#text>
#text>
#text>
LONDRA, ERKEK MODASININ CENNETİ
Erkek modası konusunda size ilham veren şehirler hangileri?
İlhamı daha çok kadın modasından alıyorum. Çünkü kadın modası daha renkli ve zengin. Erkek modasındaki gelişmelere “Helal olsun, bunu da keşfettiler” diyerek bakıyorum. Bir tek Londra, erkek modası konusunda bir cennet.
#text>
#text>
#text>
Kadınların, sizin stilinize olan yaklaşımı nasıl? Etkileniyorlar mı?
Sabah ofise yürürken başıma gelen çok komik bir olayı anlatmak istiyorum. Bir kafede iki genç kız karşılıklı oturuyordu. Bir tanesi telefonla konuşuyor, diğeri de bir şeyler karalıyordu. Beni görünce karşısındakine, “Bırak şu telefonu da gelen adama bak” dedi. Bu, kadınları eğlendirdiğim anlamına geliyor sanırım.
#text>
#text>
#text>
Kendinizi “modern zamanlar dandy'si” olarak görüyor musunuz?
Figen Batur, benim Türkiye'deki tek dandy olduğumu söylüyor. Bense kendimi dandy'liğe çok yakın hissetmiyorum. Çünkü tutucu bir yanım var. Bir dandy'nin daha yürekli olması lazım. Bunu stil anlamında söylemiyorum; sanat anlayışım çok tutucu. Güncel sanat eserleri satın almıyorum.
#text>
#text>
#text>
SEDA YILMAZ