Eminim hepinizin Deniz Akkaya hakkında iyi kötü bir fikri vardır. Eminim hepiniz sevgililerini, onlarla yaptığı kavgaları, estetik ameliyatlarını ve trafikte yarattığı kargaşayı falan da çok iyi biliyorsunuz. Peki 30 yaşına yeni basmış ve şapkasını önüne koyup hayatıyla ilgili yeni kararlar almış bir Deniz Akkaya sizin için ne ifade ediyor? Bu sorunun cevabını merak edenler için röportaj aşağıda. Siz okumaya başlamadan önce bir-iki küçük izlenim aktarmama izin verin: 1. Röportaj için sabahın dokuzu gibi alışılmadık bir saat seçiyor. Ben yetişemeyeceğinden endişelenirken tam saatinde geliyor. 2. Elleri, teni ve gözleri inanılmaz güzel. 3. Beyniyle ağzı arasındaki mesafe gayet kısa, lafı dolandırıp evirip çevirmiyor. 4. Çok mutlu ve dingin görünüyor. 5. İyi kalpli ve iyi niyetli bir insan izlenimi veriyor. 6. Ses tonu hiç de televizyondaki kadar sinir bozucu değil. Sadece biraz çocuksu. Üstelik uzun bir süredir şan dersleri de alıyor...
#text>
#text>
ELLE: Kendinizi artık yaşlanmış mı buluyorsunuz? Bu yönde açıklamalar yapıyorsunuz?
#text>
#text>
DENİZ AKKAYA: Ben olgunlaşmaktan söz ediyordum. Burası olgunlaşamamış insanlardan oluşan ve olgunlaşmanın yaşlanmakla eşdeğer tutulduğu bir toplum. Mühim olan yaşlanmak değil olgunlaşmak. Ben de bu cümleyi, ‘oldum, erdim’ diye söylemiyorum. Zaten öyle olsam bu cümleyi bile kullanmam ya... Her şey fiziksel ve yüzeysel. Sorulan sorular da öyle. Olgunlaşmak bir kadının en güzel dönemidir oysa... ~
#text>
#text>
ELLE: Bu 30 yaşına gelmenin avuntusu mu?
#text>
#text>
D.A.: Eskiden öyle görürdüm ama öyle değilmiş. Olgunlaşmak çok güzel bir şeymi?, 30 en keyifli dönemmiş. Kırkını aşmış arkadaşlarım, ‘Sen daha bir şey yaşamadın’ diyor ama... 40’lı yaşlarında bakımlı, oturaklı işini gücünü rayına oturtmuş şahane dostlarım var. İnşallah ben de onlar gibi olurum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Bu gençlik güzellik fetişizmi Türkiye’ye özgü değil ki, hele de görsel bir iş yapıyorsanız. Bütün dünyada durum böyle...
#text>
#text>
D.A.: Buna çok katılmıyorum. Ben bu yıl en çok Nicole Kidman’ın filmlerini seyrettim. Özellikle görsel işler yapan kadınlar değil bütün insanlar kendine bakmalı ama kafayı bununla bozmak niye? Bir de Türkiye’deki sanatçıların ‘Üç çocuk doğurdum beni böyle kabul edin’ demelerini de anlamıyorum. Betina Hakko da üç çocuk doğurdu, Madonna da kaç çocuk doğurdu. ‘Ben Türkiye’nin en güzel kadınıyım’ şeklinde büyük cümleler kuruyorsan kendine bakmak zorundasın. Sonra 18 yaşındaki kızlarla aşık atarsın ve bu da cehaletin kırmızı alarmıdır bence. Ajda Pekkan eleştirilir ama hem kendine hem de seyircilerine çok saygılı. Yaşına rağmen böyle harika görünmesinin tek sebebi yaptırdığı estetikler değil, hayat tarzı ve disiplini. Alın Yıldız Kenter de öyle. Bu fiziğiyle çıtır çerez modellere bile örnek olabilir.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Çok arkadaşınız var mı? Çok sosyal bir insan mısınız?
#text>
#text>
D.A.: Çok insanla tanışıyorum ama onların hayatımdaki devamlılık süresi beş dakikayı geçmiyor. Şu saatten sonra yeni dosta ihtiyacım yok, ancak baş ağrısı olabilir. Ergenlik döneminde başlayan ilişkiler daha sağlıklı oluyor ve bu şehir karmaşasında kimsenin birine mesai harcayacak vakti yok. Sanal dünyayı da hiç anlamadım. Oradaki arkadaşlıklar bana çok uzak, kablolarla yaşananan bu dostluk hiç doğal gelmiyor. Zaten İnternet’in kendisi de sürekli yanlış bilgi üretiyor. İnanın ben mesaj atma işine de çok karşıyım. Bayram mesajlarından nefret ediyorum. Bayram tatili de plaj tatili oldu. Elde mohitoyla bayram mesajı atılıyor, ne anladım bu işten? Cep telefonu insanların oto kontrol sistemlerinde bir arıza oluşturdu. ~
#text>
#text>
ELLE: On yıldır gündemdesiniz ve hayatınızın üçte biri kamera karşısında geçti. Bu durumdan memnun musunuz?
#text>
#text>
D.A.: Modelliğe üniversiteyle aynı yıl başladım. Memur çocuğuyum ve yurtdışına seyahat etmek gibi imkanlarım yoktu. O zamandan bugüne kadar yaptığım bütün harcamaları kendim yaptım. Seyahatlerimi mesleğim sayesinde yaptım. Bütün meslek hayatımı ben kurdum. Hatalarım ve sevaplarımla kendimi ben yarattım. Hatalarımı başkalarının üzerine atarak sorumluluklarımdan kaçmam.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Hatalarınız size ne öğretti?
#text>
#text>
D.A.:
Bana değer kattı. Beş sene önce yaşadıkları kendi hayatları değilmiş gibi suratlarında bir gülümseme maskesiyle dolaşan sanatçı kılıklı insanlar var ortalıkta. Hele de evleniyorlarsa sanki evlilik öncesi bir hayatları yokmuş gibi davranıp, onu bambaşka bir şekilde gösteriyorlar. Özellikle şarkıcılar... Oysa oyuncular hayatlarındaki yaraları keyifle anlatıyorlar. Ben kameralar önünde büyüdüm ve insanları kandırmaya çalışırsam onları ciddiye almamış olurum. Sezen Aksu çok iyi bir aileden gelen, hayatı boyunca eline kocasının elinden başka el değmemiş biri gibi davrandı mı hiç? Yoksa o şarkıları yazabilir miydi? Seda Sayan da gerçek bir kadın, rol yapmıyor. Diğerlerine değil, onlara benzemek istiyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Sizin hatalarınız başkalarına değil, kendinize zarar veren türden miydi?
#text>
#text>
D.A.: Aynen öyle. Ben insanların Allah’ın bir sureti olduğuna ve başkalarına bilinçli olarak zarar veren insanların Allah korkusu olmadığına inanıyorum. Hiçbir şey için başka bir insanın kalbini kırmaya değmez. Yüreğimi şu masanın üzerine koyarak söyleyebilirim ki, hayatımda bilerek kimsenin kalbini kırmadım. ~
#text>
#text>
ELLE: Manevi ve dini konulara düşkünlüğünüz ne zaman başladı?
#text>
#text>
D.A.: Enteresan bir sebebi var. Kırmızı Kabala ipleri takma modası başladığında bunun Musevilikle ilgili olduğunu ve Müslümanların takmaması gerektiğini söyledim. Hem Müslüman hem Kabalist olamazsın. Herkes çok tepki gösterdi ama ben abur cubur bilgilerle yetinmeyi sevmediğim için dinler, Müslümanlık ve tasavvuf hakkında araştırmaya ve okumaya başladım. Ve gördüm ki bizim dinimiz en felsefi din. Kuran-ı Kerim’deki ayetlerin matematiğe dayandığını gördüğümde hayran kaldım. Kendimi iyi hissetmek için Cevşen takıyorum bazen. Ben dövmeye de karşıyım çünkü insan vücudu çok değerli. Her gencin bir politik, felsefi ve dini görüşü olmalı. Ateist olsa bile nedenlerini bilmeli. Kendilerini çok iyi ifade ettikleri için Mor ve Ötesi en sevdiğim grup mesela... Solistleri Harun’un kendini ifade etme tarzını çok beğeniyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Böylece yeni bir dönem mi açıldı hayatınızda?
#text>
#text>
D.A.: ‘Maskeli Beşler Kıbrıs’ta’ filminde bir hırsızı oynuyorum. Film çocukları güldürmek için yapıldığından kutsal bir iş bence. Yaptığınız i?le kendinizi doğru ifade etmenin bir yolunu bulursanız malzeme olmaktan kurtulursunuz. Engin Günaydın’a bakın, hiç konuşmayarak nasıl dalga geçiyor magazinle. Olduğu gibi gerçek bir insan. Sanatçı topluma örnek olmak zorunda da değildir. Tribünlere oynayarak taraftar kazanmaya çalışanları da sanatçı olarak görmüyorum zaten. İbrahim Tatlıses hangi birimize uyan normlarla yaşıyor? Ama insanların kalbine dokunan yeteneği sayesinde ona sonsuz bir kredi verilmiş... ~
#text>
#text>
ELLE: Bu kredi erkeklere daha çok veriliyor galiba...
#text>
#text>
D.A.: Tabii çok doğru. Medyadaki yöneticilerin yüzde doksanı da erkek zaten. Nil Karaibrahimgil bir röportajda evlenmeden çocuk yapmaktan söz ediyor. Birkaç jenerasyon öncesindeki bir pop şarkıcısı böyle konuşabilir miydi? Oysa evlenmeden çocuk sahibi olmak gayet normal, çünkü evlilik kurumu artık işlemiyor. Artık herkes çok sabırsız, kimse tahammüllü değil. Evlendiğin sabah her şey değişmiş oluyor. Evlilik sanki sadece çocuklar için sürdürülüyor ama kendi ayakları üzerinde duran ana-babalar için bu da çok gerekli değil. Evlilik kadın için bir kazanç kapısı olmamalı. Güvence olarak algılanmamalı. Kocasıyla var olan evlilik dilencisi kadınlardan hiç hoşlanmıyorum. Evlenmek için saplantıya değil de sevgiye dönüşmüş bir aşk gerekir. Zaten aşk ya saplantıya, ya alışkanlığa ya da sevgiye döner. Ya da hiçbir şeye dönmez biter. Büyük ve gerçek bir sevgiye dönüşen ömür boyu sürecek bir ilişkinin istisna olduğunu biliyorum ama ben de bu istisnalardan olmak istiyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Başkalarının sözünü dinlemeyen ve onların deneyimlerinden yararlanamayan bir insan mısınız?
#text>
#text>
D.A.: Galiba tepe üstü çakılarak öğrenebiliyorum ben ve maalesef başkalarının deneyimlerinden yararlanamıyorum. İyi bir özellik değil ama insan değişmiyor. Kendimi insanlardan korumam gerektiğini düşünmedim hiç, tersine hayatın içine balıklama daldım. İnsanlara hala da kayıtsız şartsız çok güvenirim. Herhalde benim iyi niyetli olmam insanların vicdanına dokunuyor. Sürekli kediler gibi tüylerini kabartıp bekleyerek de ömür geçmez ki... ~
#text>
#text>
ELLE: Hala terapi görüyor musunuz?
#text>
#text>
D.A.:
İki sene öncesine kadar düzenli gittim. Benim gittiğim kişi psikoloji eğitimi de almış sosyologdu ve bana hayatla ilgili yollar gösterdi. Bir muhalif durumum vardı ve dış kabuğumu sertleştirmeden topluma uyum sağlamayı öğretti. Toplumla uyum içinde kalarak muhalif duran insanları örnek gösterdi. Bunlardan biri Okan Bayülgen bana göre. Televizyonda bir dönüm noktasıdır. Perihan Mağden’in de yazılarını her gün okumam ama bir kadın olarak duruşunu çok beğeniyorum. Onun söylediklerini başkaları söylese toplumdan soyutlanır ama düşüncelerini büyük bir cesaretle dile getiriyor. Benim için “Hak ettiyse dayak yemiştir” diyen kadınlar yerine Duygu Asena gibi kadınların çoğalmasını istemez misiniz? Seneler önce Tanju Çolak’tan yediğiniz dayakları unuttunuz mu? Bir anne olarak benden yana çıkmanız gerekmiyor mu? Benim için Perihan Mağden’in anneliği onlarınkinden çok daha doğru bir anneliktir.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Kariyerinizde on yıl önce hayal ettiğiniz yerde misiniz?
#text>
#text>
D.A.: Bunu hiç düşünmemiştim açıkçası. Ben hedeflerimin değil inançlarımın peşinde gidiyorum. Ömrümü kendimle gurur duyacağım şeylerle haşır neşir olarak geçirmek istiyorum. Eskiden herkesi susturmak ve cevap vermek derdindeydim. Her şeyin en iyisini yapayım diye sağlığıma dikkat etmeden, uyumadan didiniyordum. Artık böyle yapmıyorum. En başarılı, en güzel olma iddiası kafayı kendinle bozmaktan başka bir şey değil. Ancak başkalarının alkışlaması gereken işler yaptığınızda bu kafadan çıkmak biraz zor oluyor. ~
#text>
#text>
ELLE: Artık modellik yapmadığınıza göre ne iş yapıyorsunuz?
#text>
#text>
D.A.: Kendimi oyuncu olarak görmüyorum, bunun için çok daha fazla sinema projesinde yer almam lazım. Televizyon oyunculuğunu sadece para için yapmam, ancak Bıçak sırtı ya da Avrupa Yakası gibi sapasağlam dizilerde yer alabilirim. Deniz Akkaya olarak Ay?e Teyze’nin kızını oynayabilmem için insanın yüreğine dokunan çok iyi ve çok sağlam bir dizide yer almam lazım. Sonra o iş olmayınca, yapımcısının filan değil, çok daha medyatik olduğum için benim bacaklarıma dolanıyor. Oyunculukla ilgili kariyer hedefim şimdilik biraz daha ağır ilerliyor.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Televizyondan da tamamen vazgeçmediniz o halde....
#text>
#text>
D.A.: Yaklaşık üç aydır üzerinde satır satır çalıştığım bir televizyon programı projesi var. Bu işten anlayan, televizyon matematiğini çözmüş insanlarla birlikte konsept üzerinde çok çalıştık. Hangi kanal olacağına karar vermek üzereyiz. Şu an Deniz Akkaya olarak nasıl biriysem öyle olacağım, yapay bir televizyon karakteri yaratmayacağım. Kitlem de üniversite öğrencileri. Bana kaç kere sabah kadın programı teklifi geldi biliyor musunuz? Benim böyle bir şey yapmam mümkün mü? Okan’la da konuştuk, ‘Televizyon yıldızı olabilirsin ama programda ne yaparsan yap işin sürekliliği çok önemli’ diyor. Amerikalı talk show’cu Ellen De Generes’i çok seviyorum, lezbiyenliği de dahil olmak üzere her şeyi gerçek. Ayrıca aklı başında bir insan televizyona çıkar mı? Kendini ve hayatını insanlara açıyorsun ve bunun değerli olduğuna inanmalarını bekliyorsun. ‘Kız’ diye konuşarak Seda Sayan’ı taklit eden bir dolu insan çıktı ama gerçek olmakla avam olmak aynı şey değil. ~
#text>
#text>
ELLE: Herkesin politik görüşü olmalı dediniz. Ne düşünüyorsunuz son zamanlardaki gidişat hakkında?
#text>
#text>
D.A.: Seçim sonuçlarına saygılı olmak zorundayız. İnsanların ‘Biz ve onlar’ diye ayrılmasını doğru bulmuyorum. Çıkarların bozulmasın diye AKP’ye oy vermişsin, sonra da şikayet ediyorsun. İstikrarla yükselen bir parti olduğu için AKP kar?ısında kendimize bazı sorular sormamız lazım. Sadece konuşarak ve ahkam keserek olmaz. Hayata ve insanlara bakmak lazım. Benim başka başka nedenlerden ve sosyal sorumluluklarımdan dolayı sadece Nişantaşı Abdi İpekçi’yle sınırlı bir hayatım yok. Bahçelievler, Kadıköy, Taksim ve Kasımpaşa’ya da gidiyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Şu an aşık mısınız?
#text>
#text>
D.A.: Mutluyum ama aşık olunca hemen yüzünden okunan biri değilim. Bende kelebekler ve uçuşma etkisi yaratmıyor. Zaten hayata normal bakışım da pozitif. Aşkı ağdalı yaşayan insanlardan değilim. Aşık olmak hayatıma ekstra bir değer katmıyor. Mutluluğum ve yegane yaşama sebebim de aşk değil.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Artık insanların kıymetini daha iyi biliyor musunuz?
#text>
#text>
D.A.:
Tam tersine, kendi değerimi daha iyi biliyorum. Eskiden kendi değerimi bilmezdim. Ne istediğimi biliyorum ve seçimlerimi ona göre yapıyorum. Değmeyecek bir insana mesai harcamanın bana zararı dokunduğunu gördüm. Bunu yaptığım zamanlar da oldu. Zaten sözde aşk da böyle bir şey, karşındakine kendinden daha çok değer verebilmek. Annem hep şunu söylüyor; ‘Aşk bir kandırmaca. O duyguyu sadece çocuğun olduğu zaman yaşayacaksın.’ Yoksa bir erkeğe kendinden çok değer veren bir kadının sonu her zaman hüsrandır. Sevgi aşktan daha önemli. Gelecek gördüğünüz bir ilişkide aşk zamanla sevgiye dönüşmeli. ~
#text>
#text>
ELLE: Gelecekten ne kast ediyorsunuz?
#text>
#text>
D.A.: Bir yastıkta elli yıl geçirmek. Bence bunun için illa evlenmek de gerekmiyor. Bir arada durmaktan bahsediyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Sizin ilişkinizde böyle bir ihtimal var mı?
#text>
#text>
D.A.: Bilemiyorum, zaman gösterecek. Huzurluyum, aşığım, mutluyum ama bir sene sonrasını görmek için mutlaka yaşamak gerekiyor. Kız arkadaşlarım; “Bir ilişkinin evliliğe gideceğini altı ayda anlarsın” diyorlar. Bense insanların önce aynı evde yaşaması gerektiğine inanıyorum. Sevgilimle aynı evde yaşamıyoruz, ben aslan burcuyum ve özgürlüğüme çok düşkünüm. Kendi özel alanımın olması lazım. Biz iki ayrı evi olan bir çiftiz. Ya da bir evi bir yazlığı olan bir çift diyelim...
#text>
#text>
#text>
ELLE: Sizin kadar başarılı olmayan bir erkeği sevme ihtimalinizi var mı?
#text>
#text>
D.A.: Aşık olabilirim ama sevgi için bazı şartlar olmalı, denk olması daha uygun. Elindeki maddi güçle karşı tarafı ezmeye başladıysan o ilişki bitmiş gitmiştir. Kendinizi üstün görerek başlarsanız o ilişki devam etmez. Hele de bunu karşınızdakinin gözüne sokuyorsanız...
#text>
#text>
ELLE: Siz bir insomniyak (geceleri) uyuyamayan) olarak biliniyorsunuz. Artık rahat uyuyabiliyor musunuz?
#text>
#text>
D.A.: Artık uyku sorunum kalmadı. Kaçta yatarsam yatayım en az yedi saat uyuyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Uykunun mutlulukla bir ilgisi mi var yoksa ?
#text>
#text>
D.A.: (Gülüyor) Evet, kesinlikle~
#text>
#text>
DENİZ AKKAYA EN SON NE ZAMAN...
Ağladı? İki gün önce Sessiz Gemiler dizisini izlerken.
#text>
#text>
Kızarak bağırdı? Televizyonda şehit cenazelerini izlerken. Onların yerinde benim erkek kuzenlerim de olabilirdi diye düşündüm.
#text>
#text>
Akşamdan kalma oldu? Çok uzun süredir olmadım. Bu aralar hep erken yatıp erken kalkıyorum.
#text>
#text>
Annesiyle telefonda konuştu? İki ay önce.
#text>
#text>
Tartıldı? Evimde tartı yok, hayatımda hiç tartılmadım.
#text>
#text>
Yalan söyledi? Çok küçük bir çocuk yanından ayrılmayayım diye ağlıyordu. Onun kalbini kırmamak için söyledim.
#text>
#text>
Dans etti? Geçen Cuma bir arkadaşımın doğum gününde.
#text>
#text>
Sağlıksız şeyler yedi? Çok oldu. Üç ay önce pizza yedim. Filme başlayacağım için çok ciddi bir diyet yapıyorum.
#text>
#text>
Birine sarıldı? Bu sabah evden çıkarken.
#text>
#text>
Birini öptü? Dün akşam.
#text>
#text>
Birine seni seviyorum dedi? Bu sabah.
#text>