Charles-Frederic Worth tarafından prestijli salonlarda zengin ve ayrıcalıklı bir kadın profiline hitap etmek üzere 19. yüzyılda düzenlenen ilk defilelerle ismi konan “moda”, öncelikle erkek tasarımcıların güdümünde gelişse de yıllar içinde feminizmin ivme kazanması ve özellikle 2000’li yıllardan itibaren kadın kreatif direktörlerin öne çıkması ile daha feminen ve kapsayıcı bir renge büründü.
Elsa Schiaparelli, Gabrielle Chanel, Mary Quant gibi isimler yarattıkları moda parçalarıyla kadınlara hareket özgürlüğü verip daha çok kıyafet kalıplarına ve modellerine dayalı görüntüsel bir devrim gerçekleştirirken 80’li yıllardan itibaren sayıları giderek artan kadın tasarımcılar, modayı tasarımdan öte bir düşüncenin savunucusu olarak kullanarak koleksiyonlarını hak arayışı, adalet, kadın-erkek eşitliği, kapsayıcılık ve iklim krizi gibi konulara dikkat çekme ve bu hususlarda farkındalık yaratma doğrultusunda hazırladılar. Aralarında Vivienne Westwood, Donna Karan, Sonia Rykiel ve Diane Von Furstenberg gibi isimlerin bulunduğu kadın tasarımcılar 80’lerde önemli ilklere imza attılar.
Bugünse birçok modaevini yöneten kadın kreatif direktörlerin sayılarının giderek arttığını, özgür markaların başındaki genç kadın tasarımcıların da yükselişte olduğunu vurgulamak yanlış olmaz. Çeşitli moda yarışmalarında ödül alıp sektöre adım atmak isteyen gençlerin arasında da kadınlar başı çekiyor.
Dior tarihindeki ilk kadın kreatif direktör olarak göreve başlayan Maria Grazia Chiuri başta olmak üzere birçok kadın tasarımcının tarihte iz bırakmış gerçek kadın profillerinden ilham alarak tasarladıkları koleksiyonları aracılığı ile günümüz kadınlarına cesaret ve güç verdiklerine şahit oluyoruz.
Hikayesi ve içeriği olan her şeyin değer kazandığı günümüzde modanın bir tüketim aracı olmaktan öte simgeledikleri ve verdiği mesajlarla gündeme gelmesi çok daha anlamlı.
Maria Grazia Chiuri’den Gabriela Hearst’e, Victoria Beckham’dan Ester Manas’a ve Chloe’deki Nadège Vanhee-Cybulski’ye, kreatif direktörlerin nasıl bir kadın vizyonu kurguladıklarını, hangi kadınlardan ilham alıp bunu koleksiyonlarına nasıl yansıttıklarını mercek altına alıyoruz.
Sonbahar/Kış 2023-24 koleksiyonlarını sadece göründükleri halleriyle değil, yetenekli kadınların düşüncelerinden damıtılmış versiyonları ve sahip oldukları hikayeleri ile yeniden izlemeye ne dersiniz?
50’LER VE 60’LARIN SIRA DIŞI KADINLARI
Koleksiyonlarında feminizmi her daim itici bir güç olarak kullanan, Nijeryalı aktivist Chimamanda Ngozi Adichie, feminist heykeltıraş Niki de Saint Phalle, Amerikalı sanatçı Judy Chicago, Josephine Baker gibi isimlerle işbirliği yaparak mücadeleci kadınları alkışlayan Maria Grazia Chiuri, 2023 yaz koleksiyonunda da Fransa kraliçesi Catherine de Medicis’in izlerini sürmüş, danteller, korseler ve krinolinli elbiselerle 16. yüzyıla, Medicis’in giyim-kuşamına ve onun güçlü etkisine gönderme yapmıştı.
Ve şimdi Sonbahar/Kış 2023-24 koleksiyonunda da şaşırtmıyor, bu defa 50’li yılların üç önemli sıra dışı kişiliğini, Fransa’da Nazilere karşı direniş örgütünde çalışan cesur ve mücadeleci Catherine Dior’u, geleneklere karşı çıkan asi ruh Edith Piaf ve kalıplara sığmayan şarkıcı Juliette Greco’yu mercek altına alarak sadece 50’ler stilini değil, 50’li yılların Paris’ini de podyuma taşıyor. Siyahlar, beli vurgulayan tasarımlar, yarı uzun etekler, floral işlemeler, eldiven, şapka ve topuklu ayakkabılarla 50’li yılların dişi ve punk stilini bu üç kadının kimliği üzerinden yorumluyor.
Chiuri, Miss Dior’un genel algının aksine romantik biri olmadığını, tıpkı bu sezon ilham aldığı, yaşadıkları dönemin kurallarına rest çekmeyi bilen Greco ve Piaf gibi özgür bir kadın olduğunu vurguluyor.
50’ler stilinden sonra 60’lara ve 70’lere uzanan bir başka tasarımcı da Victoria Beckham. Beckham, Sonbahar/Kış 2023-24 koleksiyonunda Jacqueline Kennedy Onassis’in halası da olan Edith Ewing Bouvier Beale ve kızı Edith Bouvier Beale’in hayatına odaklanan Grey Gardens filminden ilham alıyor.
Koleksiyondaki eksantrik dokunuşlar, kuş tüylerinin sarktığı uzun akışkan elbiseler, farklı renk ve kumaş birliktelikleri; şarkıcı olan anne ile modellik ve dansçılık yapan kızının Amerikan sosyetesinde sürdürdükleri renkli, süslü ve hedonist hayata gönderme yapıyor. Anne-kız çeşitli hastalık ve talihsizlik sonrası ihtişamlı dünyalarına sırt çevirip hayatlarının sonunu East Hampton’daki yıkık dökük bir evde geçireceklerdir.
Beckham neşeli ve eksantrik bir koleksiyonun ardında hüzünlü bir hikayenin de izlerini sürüyor, anne-kız ilişkisi, kadınlık, gençlik ve yaşlılık kavramları üzerine eğiliyor.
BAROK BİR RESSAM, YENİLİKÇİ DETAYLAR VE İKLİM KRİZİ
Chloe kreatif direktörü Gabriela Hearst kış defilesini 17. yüzyılın ilk feminist ressamlarından sayılabilecek, sanatını kadınları savunmak için kullanan barok sanatçı Artemisia Gentileschi’nin çizimleri üzerine şekillendiriyor. Defiledeki Rönesans etkili siluetler, inovatif detaylar ve beklenmeyen materyaller, Gentileschi’nin hayatta karşılaştığı tüm zorluklara karşı (tecavüz ve üç çocuğunun kaybı) cesaretini yitirmeden kadınları yüreklendirip yüceltmesini, kadınlara rol modeli olmasını temsil etmektedir. Örneğin koleksiyondaki geri dönüştürülebilir naylondan üretilmiş kürk detaylı uzun palto, 17. yüzyılda Gentileschi’nin dayattığı yeniliklerin bugüne yansımasıdır.
Ayrıca üç renkli ve çizgili paltolar, uzun pelerin ve elbiseler, savaşçı ruhu taşıyan maskülen tasarımlar ve XXL kollar; Rönesans etkisini taşıyan detaylar arasında sayılabilir.
Gabriela Hearst sadece sanatıyla değil mücadeleci kişiliğiyle de öne çıkan, hayatı boyunca çeşitli taciz, tecavüz ve şiddet vakalarına maruz kalan ama her seferinde su yüzüne çıkmayı başaran, Accademia delle Arti del Disegno’nun ilk kadın üyesi unvanına sahip Artemisia Gentileschi’nin gücünün bugünün kadınlarına da ilham vermesi gerektiğini düşünüyor. Bu gücü çevre mücadelesi ile ilişkilendirip günümüz kadınlarının iklim kriziyle baş etmekte önemli bir rol oynadığının altını çiziyor.
GERÇEK KADINLAR PODYUMDA
Özel bir kadın figüründen değil ama ilham aldığı “saç”larla tüm kadınları onore eden ve saç metaforuyla dişiliğin altını çizen bir başka tasarımcı da Hermès’in başındaki Nadège Vanhee-Cybulski. Güce, cazibeye ve sihre gönderme yapan kadın saçını kış defilesinin merkezine yerleştiren Vanhee-Cybulski kendi saçlarını da kısa ve kare formunda kesti. Kısa saçlı modellerin boy gösterdiği defilede, saç renklerini hatırlatan sarı, siyah, kestane ve bakır tonlarında monokrom tasarımlar, saç tellerini andıran elbise ve at yelesindeki saçlarla süslü bir çanta; koleksiyona oldukça feminen ve duygusal bir hava katıyor.
Julia Stegner, Karmen Pedaru, Sasha Pivovarova gibi 2000’li yılların modellerini podyuma davet ederek yaş ayrımcılığına karşı çıkan Isabel Marant ve kış koleksiyonunu, içlerinde dansçıların, şarkıcıların ve oyuncuların bulunduğu farklı kadınlara giydiren Sarah Burton’sa; belli bir kadın figürünü ya da imgesini değil ama öncelikle kapsayıcılığı ve hayatın farklı alanlarında aktif olabilen, çalışan, üreten gerçek bir kadın kimliğini öne çıkardıkları için alkışı hak ediyor.
Kısaca Sonbahar/Kış 2023-24 koleksiyonlarını incelerken kıyafetlere ilham veren kadınları, moda parçalarının ardındaki gizli kahramanları düşünmeyi, moda ve trendleri takip ederken sıra dışı hayat hikayelerinden beslenmeyi de ihmal etmeyin.
Yazı: Selin Milosyan
Fotoğraflar: Launchmetrics Spotlight, GETTY IMAGES TÜRKİYE
ELLE Türkiye Eylül 2023 sayısından alınmıştır.