Zihin hızı, yaşam enerjisi ve çalışma tutkusuyla bizi hep şaşırtan oyuncu Eda Ece, 2024’e farklı ve çok heyecanlı başlangıçlarla giriyor. Buluşma nedenimiz, ürünlerini ve felsefesini çok sevdiği Yves Rocher markasının Comme Une Evidence parfüm ailesinin yüzü olması. Doğanın gizli kokuları eşliğinde, kadın bedeninin her halini ve özgüvenli zarafeti kutluyoruz.
Bu seninle yaptığım kaçıncı röportaj oldu ama her seferinde konuşacak yeni şeyler oluyor; hayatı çok hızlı ve dolu mu yaşıyorsun Eda?
Evet; galiba istemeden öyle oluyor. Boşlukta kalınca çok sıkılıyorum, hemen kendime yeni ilgi alanları ya da uğraşlar bulup boşluğu dolduruyorum. Satürn’üm Oğlak’ta diye midir bilmiyorum ama genelde de hep yapılacak yeni işler türetiyorum kendime. 20 yaşımdan beri çalışıyorum, çok çalışmaktan haz da duyuyorum galiba. Aynı anda farklı işlerle uğraşıyorum, teki yetmiyor. Sekiz kollu ahtapot gibi aynı anda hem onu, hem bunu, hem şunu yapayım şeklinde düşünmeye ve planlamaya çok alışık beynim.
2023 senin için çok önemli bir yıl oldu değil mi? Öncelikle 6 sezon süren kült diziniz Yasak Elma ve Yıldız karakteriyle vedalaştın. Bu proje seni kariyerinde ve seyircinin gözünde bambaşka bir yere taşıdı sanırım?
Gerçekten de çok kader değiştirici bir iş oldu. Pis Yedili’deki Cimbom karakteri beni ilk defa sektöre kabul ettiren, ilk defa dergi kapağı yaptığım, ilk defa ödül aldığım roldür; Twitter’da 500 bin takipçim oluştu ve o zamanlar için bu çok büyük bir rakamdı. İkinci zirveyi ise Yıldız’la yaşadım; o da beni bambaşka bir yere taşıdı. Yıldız’ı kendim de çok severek ve kendimden çok şey katarak yarattım; insanın hayatında bazı sihirli anlar olur ya, sanırım öyle bir ana denk geldi. Her şeyin çabucak tüketildiği bir dünyada 177 bölüm çektik ve hep çok sevildiğimizi hissettik. Yıldız bana pek çok kapıyı açtı, farklı işler yapmamı sağladı; ona çok teşekkür ederim. Kalbimdeki yeri hep çok özel kalacak.
Son sahneyi oynarken neler hissediyordun?
Dizilerin final sahnesi set programına göre karışık çekilebilir; ama Yasak Elma’nın final bölümünün final sahnesini onca yılın hatırına gerçekten de en sona koydular. Şevval ile olan final sahnemizi en son çektik ve sahne bitince ikimiz de birbirimize sarılıp ağladık. İlk günden beri dizide olan dört kişiydik ve çok duygusal bir andı. Yasak Elma’ya ve Yıldız’a veda etmek garipti, ama her hikayenin bir sonu var, artık bitmesi gerektiğine inandık. Ama yurtdışı satışları devam ettiği için sanırım daha 10 yıl sürer etkisi.
Dizi bitti, hemen ardından tüm misafirlerin çok samimi ve eğlenceli bir gece olarak tanımladığı düğün gecen geldi. Şimdi üzerinden aylar geçtikten sonra düşündüğünde en çok hangi anlar, hangi duygular geliyor aklına? Hayal ettiğin gibi miydi her şey?
Düğün gününü düşününce aklıma öncelikle heyecanım geliyor! Tam istediğim gibi samimi ve çok güzel bir düğün oldu, ama düğün sabahından itibaren beni hiç tahmin etmeyeceğim kadar büyük bir heyecan sardı. Buğra gerilir ben sakin kalırım diye düşünürken tam tersi oldu. Buğra benden çok daha iyi performans gösterdi; çok daha güler yüzlüydü, çok daha stressizdi. Mesela herkes aşağıda nikah alanında beklerken ve biz merdivenlerin başına geldiğimizde bana bir panik geldi, zangır zangır titredim, Buğra elimi tutarak ve konuşarak sakinleştirdi beni. Dizilerde on kere evlenmişiz ama gerçeği olunca fazla bir heyecan ve stres oldu bana; videolardan görüyorum ki nikahın kıyılacağı yere koşarak gitmiş, koşarak dönmüşüm; Buğra eliyle fren yapmaya çalışmış. Neyse ki nikahtan sonra heyecanım geçti ve gecenin tadını çıkardım. Son saniyeye kadar dans edilen, temposu hiç düşmeyen, davetlilerin de çok eğlendiği, unutulmayacak bir akşam oldu. Ben de en sonuna kadar çok eğlendim; sahneden ve dans pistinden hiç inmedim. Herkesi en güzel şekilde ağırlamaya çalıştık. Misafirlerden hep ‘sanki bütün salon birbirini tanıyormuş gibi hissettik’ cümlesini duydum ve çok mutlu oldum.
Düğün organizasyonu zor muydu, nasıl planladın?
Aytül Ayke Weddings ile çalıştım, yaptıklarını çok beğendiğim için her şeyi ona bıraktım. Bana seçenekler gösterdi, birini seçtim, gerisine karışmadım. Beni hiç yormadan, kırmadan müthiş zevkiyle muhteşem iş çıkardı. Sıcak, samimi ve tatlı bir ortam yarattı. Düğünün ertesinde pek çok kişi Aytül’e ‘Ortam tam Eda gibi olmuş’ demiş; bu yorum da çok hoşuma gitti. Four Seasons Bosphorus da çok profesyoneldi, yemekleri çok iyiydi, hiçbir problem çıkmadan aktı her şey. Gelinliklerimi kimse önceden görmedi; tek başıma seçtim ve aldım. Herkese sürpriz olsun istedim. Hiç kafam karışmadan seçmek istedim. Annem ve ablam provalarıma geldi. Buğra da çok iyi yönetti bu süreci, düğün performansı konusunda ona yüz üzerinden yüz veriyorum. Hem öncesinden hiç stres olmadı; hem hiçbir şeyi sorgulamadı. Tadıma birlikte gittik; menüyü birlikte seçtik, işin hep keyifli taraflarıyla ilgilendi, o yüzden de hiç stres olmadı ve beni her aşamada rahatlattı. Bence bir erkeğin doğru tavrı böyle olmalı, bu konuda onu tebrik ediyorum. Düğün günü de gerçekten çok eğlendi. Şimdi düşününce iyi ki 30’lu yaşlarımda evlenmişim diyorum. 20’lerindeyken tecrübesiz oluyorsun, kendini tam tanımadığın için hep aileler karışıyor. 30’lu yaşlarda ne istediğini ve ne istemediğini net olarak biliyor insan.
Düğün bittikten sonra ertesi sabah hissettiğin duygu?
Müthiş bir rahatlama tabii ki… 177 bölüm bitmiş, düğün bitmiş, stres bitmiş, hemen arkana bakmadan kaç duygusu vardı… Çok güzel bir histi.
Peki bu sürecin en keyifli yanı hangisiydi senin için?
Sevdiğimiz insanlarla bir arada böyle güzel bir günü kutlamak çok değerliydi. Babam nikah boyu mutluluktan ağladı, onun ağladığını görünce ben de neredeyse ağlıyordum. Hayatta çok fazla kötü şey oluyor; ülkenin ve dünyanın problemleri hep olumsuz bir ruh hali yaratıyor üzerimizde. Eskiden doğum günü, düğün vs. hiç önemsemezdim; şimdi özel günleri kutlamayı istiyorum. Kötüleri yaşamama şansın yok, bari iyileri de doya doya yaşayalım ki ruhumuz ara sıra dinlensin.
Düğün sonrası yazı Bodrum’da geçirdin, yemekler pişirdin, arkadaşlarını ağırladın. Nasıl bir yazdı? Dinlenebildin mi?
Her gün setim varken, kendime hiç vakit ayıramıyorken ve sabah evde kahvaltı etmek, köpeğini gezdirmek, akşam arkadaşlarınla buluşmak gibi çok normal şeyleri bile yapamıyorken yaz boyu Bodrum’da sıradanlığı yaşamak bana çok iyi geldi. Maalesef çalışırken hasta olmaya, mutsuz olmaya, enerjini düşürmeye hakkın olmuyor. Sesin, sağlığın, performansın hep iyi olmalı. Psikoloji kitaplarında huzurlu hissetmek için gündelik hayatın sıradanlığını önerirler; rutinde vakit geçirmenin insanı normalleştirdiğini, stresini aldığını ve girdiğin bütün o garip mod’lardan çıkardığını okumuştum. Bodrum’da o sıradanlığı yaşadım ve çok iyi geldi
Yaratıcı olmak ve yeni şeyler hayal etmek için boş kalmak gerekir deniyor, doğru mu sence?
Kesinlikle öyle. Kendi zamanımı istediğim şeyleri yaparak geçirdim; boş boş denize baktığım anlar da oldu; evle uğraştığım anlar da…
Yaz bitti, İstanbul’a döndün ve …
Buğra’nın antrenman programı nedeniyle aslında yaz bitmeden Ağustos ortası döndük ve Eylül başı hamile olduğumu öğrendim; bizim için yepyeni ve heyecanlı bir macera başlamış oldu.
Hamileliğin başında zorlandın sanırım?
Hamileliğin ilk 3 ayında çok midem bulandı, tansiyon düşüklüğü yaşadım, evden hiç çıkamadım. Önceleri tecrübesizlikten biraz panik oldum, ama sonra normal olduğunu anladım. Hamilelik, yan etkilerini yaşayan kadınlar için çok da kolay bir şey değilmiş; ablalarımda yaşamıştım ama insan herhalde kendi çekmeyince anlamıyor. Google’da ne sonuç çıkıyorsa birini bile atlamadım, bütün yan etkilerini yaşadım!
Bebeğin kız olduğunu öğrenince neler hissettiniz?
Ben çok sevindim, gizli gizli kız istiyordum çünkü. Buğra hep ‘fark etmez, nasıl olsa oğlumuz da yok, kızımız da; sağlıklı doğsun, tek önemli olan şey bu’, diyordu.
Kadın bedeninin hamilelikle değişmesi bazı kadınlara korkutucu geliyor. Eskiden daha çok saklanan, gizlenen bir şeydi; günümüzde ise kendi bedeninin her halini sevme mesajı veriliyor. Özellikle Hollywood yıldızlarının deyim yerindeyse göbeklerini gere gere kırmızı halılarda boy gösterdiğini görüyoruz. Sen nasıl yaşıyorsun bu süreci?
Ben zaten hiçbir zaman bedenine takık, bir kilo alsa morali bozulan, bedenen güzelleşme odaklı biri olmadım. O konuda kendime biraz hor davrandığımı da itiraf edebilirim; şeker zararlı bilirim gene de bayıla bayıla yerim. Sadece kameralar karşısında olduğumdan kötü görünmemek derdindeyim. Sağlık elbette önemli ama kadınların bedenleriyle barışık olması, toplumun ve sosyal medyanın dayattığı standartlarla yaşamamaları, hele hamilelik gibi bir süreçte doğal beden değişimlerini yaşamaktan utanmamaları da duygu ve ruh sağlıkları için çok önemli. Hamilelik neredeyse tüm organlarınızı, hormonlarınızı ve beyninizi bile etkiliyor. Böyle bir süreçte kadının odaklanacağı duygu gizlenme ya da kısıtlanmış hissetme değil, mutluluk ve kendine güven olmalı.
Anne adayları ve anne olan kadınlar genelde mesleklerini bir süre rölantiye almayı tercih eder; ama sen durmadın ve 2023’ün son ayında 4 aylık hamileyken Yves Rocher markasıyla çok değerli bir iş birliğine adım attın. Nasıl gelişti, hangi ürünlerin marka yüzü oldun?
Yves Rocher uzun yıllardır kullandığım ve çok sevdiğim bir markaydı, yani iş birliğimize başlamadan önce de ürünlerini, felsefesini, vizyonunu biliyordum ve beni tercih ettikleri için de çok mutlu oldum. Gezegenimize saygı duyan markalara ben de çok saygı duyuyorum. Yves Rocher bitkisel güzelliği geniş kitleler ile buluşturan doğa dostu bir marka, bitkisel kozmetiğin öncüsü olması özellikle gelecek nesiller adına çok önemli. Markanın geçmişi 1930’lara dayanıyor; Fransa’nın La Gacilly köyünde doğmuş ve ilk günden beri çiçekleri, bitkileri ürünlerinde kullanıyor. İnşallah bir gün gidip o çiçek tarlalarını, botanik bahçelerini göreceğim! Üç farklı serisinin yüzü oldum, ama ilk olarak Comme une Evidence parfüm ailesiyle başladık. Çekimlerimizi yaptık, çok da güzel bir yolculuk oldu, çok mutlu çalıştık. Diğer serileri de bu yıl içinde farklı zamanlarda çıkacak, şimdilik sürpriz olsun.
Son röportajımızda dünyayı ve dünyadaki tüm canlıları koruyacak hassasiyetleri taşımanın senin için çok önemli olduğundan bahsetmiştin. Hem cilde hem de doğaya saygılı formüller ile geliştirilen, formülleri yüzde 96’ya kadar doğal içeriklerle olan Yves Rocher markasının bu misyonu ile senin görüşün örtüşüyor, bu özellikleri iş birliği sürecindeki kararını etkiledi mi?
Evet, elbette etkiledi; en çok sevindiğim de bu oldu. Yves Rocher’nin doğa, çevre ve insan dostu kimliği, çevresel etkisinin sınırlı olması ve sürekli bunu geliştirmeye çalışması, içeriklerinin doğallığı, ürünlerinin temizliği ve güzelliği benim için çok önemliydi. Severek kullandığım ve gerçekten sonuç aldığım pek çok serisi var. Hem çok saygın ve sevilen bir marka, hem de benim doğrularımla örtüşen doğruları olan bir marka… Daha mutlu olamazdım.
Parfümün senin için önemli midir? Ne tarz kokuları seversin? ELLE Şubat sayısında buluşmamızı sağlayan Yves Rocher Comme une Evidence serisinin yüzü oldun, bu parfüm dünyada her üç saniyede bir satıyor… Özünde hangi kokular, esanslar var?
Ben pudralı ve çiçekli kokuları severim, özellikle de gül kokusunu. Şu ana kadar kullandığım parfüm şişelerimin hepsi pembenin tonlarıdır; elim hep onlara gider. Bu nedenle bitkisel içeriğinde Isparta gülü, paçuli ve bergamot bulunan pembe şişeli Yves Rocher Comme une Evidence’ı da çok sevdim; zarif, çiçeksi ve hafif odunsu bir aroması var. Hem enerjik, hem huzur veren zamansız bir koku… Paraben ve sülfat içermiyor, ambalajının tamamı geri dönüştürülebiliyor; tüm dünyada her 20 saniyede bir satılmasına şaşırmıyorum!
Yves Rocher gibi doğadan ilham alan ve doğal içerikli markalar genç jenerasyonun da daha çok ilgisini çekiyor. Senin doğayla ilişkin nasıl, seni rahatlatır mı, ilham verir mi?
Doğada olmayı çok severim, zaten büyük şehirlerde yaşayan herkesin enerji olarak da topraklanmaya ihtiyacı oluyor. Koşturmasız ve stressiz yaşayabilsek, belki daha huzurlu olabilirdik. Yazları daha çok doğayla iç içe oluyorum; kışın yoğunluktan pek fırsat olmasa da doğanın kıymetini biliyorum tabii ki. Tüketim konusunda eski nesillere göre daha bilinçlendik; ben de artık yediğimin içinde ne olduğuna, yüzüme ne sürdüğüme, giyinirken tenimi hangi malzemeyle buluşturduğuma çok dikkat ediyorum. Hamileliğimle birlikte dikkatim daha da arttı; tüm içerikleri okuyup araştırıyorum. Bilmeden kullandığımız katkılı maddeler ya da makyaj ürünleri cildimize nüfuz edince vücudumuza ekstra kimyasal alıyoruz; Yves Rocher bu noktada da benim için çok değerli. Yüzü olduğum seriler dışında saç ve makyaj ürünlerini de güvenle kullanıyorum. Artık gerçek lüksün tanımı bu bence: İçeriği temiz ürünleri ulaşılabilir bir fiyata alabilmek. Gençler bizden de bilinçli, Yves Rocher gibi dünyaya zarar vermeyen markalara yöneliyorlar.
En sevdiğin çiçek hangisi?
Düğün çiçeğim olan şakayığı çok seviyorum. Comme une Evidence’ın içindeki gülü ve erengülü de seviyorum. Bir de kasımpatı… En son ofise bir sürü kasımpatı aldım; Atatürk’ümün de en sevdiği…
Gelelim 2024’e… Sene henüz yeni başladı ama senden yeni bir haber daha geldi. 8 Ocak’ta yepyeni markan Moon Milk’i satışa açtın. Ne ara hayal ettin, ne ara yarattın, ne ara ürettin, en başından başlayarak dinlemek istiyoruz…
Evet, böyle bir sürpriz yaptım ve sadece Instagram duyurusuyla açtım markayı! Londra’da yaşayan dayım uzun yıllardır tekstil işi yapar; çalıştığı bir fabrika Yasak Elma ve Yıldız fanı çıkmış ve bizi o tanıştırdı. Üretim tesislerini gezdim, süreçlerini gördüm, ürünlerine dokundum, toplantılar yaptık, tasarım ekipleriyle tanıştım, kumaş dersleri aldım ve sonuçta kendi markamı yaratmak üzere onlarla çalışmaya karar verdim. Girişimcilerin çağındayız; dünyada da kendi markasını çıkaran pek çok ünlü var; ben de denemek istedim. Yaratıcılık barındıran meslekleri seviyorum, üretmek çok zevkli. Yaklaşık iki senedir uğraşıyoruz üzerinde, çok özendik, en iyisini yapmaya çalıştık, o nedenle planladığımızdan bir tık geç açtık. Bu kadar iyi bir ekiple karşılaşmasaydım cesaret edemezdim, ama şansım öyle yaver gitti ki ne hayal ettiysem yaptılar.
Neden ev ve uyku kıyafetleri?
Öncelikle evi çok seven biriyim. Çok fazla yorulduğumu hissediyordum ve evde olmanın keyfini özlüyordum. Sürekli işte ve koşturmada olduğum için eve gideyim, şömineyi yakayım, kedim yanıma kıvrılsın, sıcak bir şey içeyim, üstümde rahat kıyafetler olsun, üşümeyeyim diye bir resim oluyordu zihnimin bir köşesinde. Güzel ve kaliteli kumaşların tenime değmesi de beni mutlu eder. Böyle bir dünyayı kendi markamın altında yaratmak istedim. Üstüme giydiğim pijamayı, ayağıma giyeceğim çorabı, elimdeki mug’ı, yakacağım mumu tasarlamak üzere kurduk Moon Milk’i.
İsmini neden Moon Milk koydun? Anlamı ne?
İsim araştırırken içinde kahve olmayan ve uykuya yardımcı olacağı söylenen ‘moon milk latte’ tarifine rastladım. Ilık süte ya da badem sütüne zerdeçal ve tarçın karıştırınca ‘cinnamon moon milk’, lavanta koyulunca ‘lavender moon milk’ oluyor ve uyku öncesi hem vücudu gevşetip hem de hormonları dengeleyerek rahat bir uyku sağlıyormuş. Okudukça etkilendim, çocukken yatmadan önce içtiğim ballı sütlerin duygusunu hatırlattı bana. Uykuyla ve geceyle ilişkisi de hoşuma gitti; hem ismini, hem renklerini, hem de ay formunu markama taşımak istedim. Markamın rengi moru seçtim, zaten enerjisini sevdiğim bir renktir ama benden çok Moon Milk’e yakıştı.
İlk koleksiyonunda hangi ürünler var?
İlk koleksiyonumuzda yüzde yüz organik koton ve modal ürünler yaptık. Yıllarca giyilebilecek zamansız pijama takımları, gecelikler, eşofman ve tişört, tayt grubu ile başladık; ürün skalamız giderek genişleyecek. Ürünlerimiz uzun ömürlü ve kaliteli, dünya markaları standartlarında olsun istedik. Çok iyi bir kumaş ve işçilikle başladık. İpek ipliklerle özel bir yumuşaklık hissi yarattık. Alan, kullanan herkes bunu hemen fark etti. Markaya lansman yapıp, reklam vermeme gerek bile kalmadı. Ürünlerin satışa açıldığının ertesi günü kargolar evlere ulaşmaya başladığı an tebrik ve memnuniyet telefonları aldım. Babam da ‘tekstilde çok hata olur, yok denecek kadar az hatayla başladın’ dedi. Çok değerli kişilerden içten geri dönüşler aldım, çok mutlu oldum. Onca toplantıya, verdiğimiz emeklere değdi.
Satışlar nasıl gidiyor?
Satışlarımız çok şükür iyi başladı. E-ticarette yepyeni bir markayı anlatmak oldukça zor. Mağaza satışı olmadığı için insanlar görüp dokunamıyorlar. Üstelik markayı duyururken ne bir reklam, ne bir röportaj, ne bir lansman yaptım; sadece kendi Instagram hesabımdan yaptığım paylaşımla açtım. Yaptığımız işe güvendim, kullanıldıkça değeri kendi kendine anlaşılacaktır diye düşündüm, telaşa kapılmadım. Moon Milk sadece ünlü birinin markası değil, fiyat performansından modeline, kumaşından nakışına kadar piyasanın en iyi pijamaları gerçekten bizde. Çok daha ucuza kaçabilirdik, ama kalıcı olsun ve yıllarca kullanılsın diye en iyisini yaptık. Çok iyi bir ekiple çalıştım. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Satışlardan oluşan kitleden de çok memnunum. Yurtdışı tanınırlığım dizilerden geliyor, o yüzden oradan da çok ilgi var, şimdi yurtdışı satışı da eklemek üzere görüşüyoruz.
Web sitene de çok özendin, Moon Milk koleksiyonları dışında başka ürün ya da hizmetler de olacak mı?
Evet, Moon Milk web sitesi sadece bir satış kanalı değil, aynı zamanda bir platform olacak. Benim de ilgi alanım olduğu için astroloji var, ücretsiz olarak burcunuzu okuyabiliyorsunuz. Bana en çok sorulan sorulardan biri doğum haritası çıkarmakla ilgiliydi, o nedenle siteye yıldız haritası, ilişki analizi haritası ve yıllık öngörü satın alma opsiyonu koyduk. İsme özel anne ve bebek ürünlerimiz, erkekler için oversize hoodie’lerimiz var. Daha yolun çok başındayız, dediğim gibi yeni ürün çeşitleri, yeni modeller ve ruhumuza uygun markalarla yeni iş birlikleri de gelecek.
Oyunculukla birlikte mi yürüteceksin?
Moon Milk’in bir ofisi ve çalışanları var; orada bir işleyiş var. Ben markanın kurucusu, yaratıcısı ve aynı zamanda bir çalışanıyım. Yaratmayı sevdiğim ve sürekli çalışmaya alıştığım için hamilelik döneminde böyle bir işimin olması çok iyi geldi. Bir müddet daha fiziken ve ruhen kameralar karşısında olamayacağım için, ofiste bir ekip işi yapmayı tercih edeceğim, yani markam ve bebeğimle aynı anda ilgilenebileceğim. Ama mesleğimi asla bırakmayı düşünmüyorum, çünkü oyunculuğu çok seviyorum. Çok emek verdim, belli bir tecrübeye ve başarıya ulaştım; o benim asıl işim. Kazancımı bankaya yatıracağıma kendi büyüteceğim bir işe yatırım yapmayı tercih ettim. Moon Milk inşallah uzun ömürlü olur ve benden sonra çocuğum markayı daha da geliştirir.
Ev hayatını, mekan tasarlamayı, yaşadığın alanda değişiklikler ve yenilikler yapmayı seviyorsun; dekorasyonda nasıl bir his yaratmayı seviyorsun? Bir mekana girdiğinde seni mutlu eden his nedir?
Ev ortamının sıcaklığı, rahatsız edici dış etmenlerden ve dış uyarıcılardan uzaklaşmak oluyor benim için. Bir çeşit özgürlük alanı da oluyor. Çoğu insan için dışarı çıkmak özgürlüktür, benim içinse tam tersi. Evin içine girmek bir şekilde iletişimin kendine dönmesi, dikkatinin kendine dönmesi, tamamen kendi içinden geldiği gibi yaşama hissi veriyor bana. Bu nedenle de genelde hep açık renkler kullanarak rahat, aydınlık ve sıcak bir his yaratmayı önemsiyorum.
Bebek odasını tasarladın mı?
Somon rengi ve pembe ağırlıklı, hayvanlarla dolu bir duvar kağıdı seçtim; mobilyaları da yapılıyor; yaklaşık bir ay sonra odamız hazır olur herhalde.
Evlilik ve bebek haberi… Bunlar Buğra ile ilişkinizde değişim, dönüşüm yarattı mı?
Evliliği herkese tavsiye ediyorum, bizim ilişkimize çok iyi geldi. Beş senelik birlikteliğimizin ardından birbirimizi iyice tanıdık ve hayatımızı beraber geçirmeye karar vererek evlendik. Evliliğin bir olgunlaşma ve huzur getirdiğine inanıyorum; sevgililikte biraz daha çekişme oluyor, farklı hayatlardan gelmiş, farklı yollardan yürümüş iki kişi birbirine kendini ve karakterini anlatmaya çalışıyor. Ama evlilik bir kabul etme, anlaşma ve uzlaşma dönemi gibi… Buğra ile birbirimizi sevdiğimiz için biz bu hayatı beraber geçirelim ve çocuklarımız olsun istedik. Bebek de istediğimiz bir şeydi, Allah’a şükür de oldu; şu anki halimizden gayet memnunum, iyi ki evlenmişiz. Buraya bir nazar boncuğu emojisi koyabiliriz!
Peki sence nasıl bir baba olacak?
Bence çok iyi bir baba olacak çünkü o da benim gibi bir çocuk paratoneri. Yani bir yerde bir çocuk varsa o hemen benim yanıma gelir; Buğra da aynen böyle. Hatta bütün arkadaşlarımın çocukları benden daha çok Buğra’nın yanına giderler; biri sırtına çıkar, diğeri kucağına atlar. Erkekler genelde yeni doğan bebekleri tutmak konusunda çekince gösterirler ama Buğra asla öyle değildir; yeni doğmuş bebeği hemen kucağına alır. Çok sevgi dolu, çok iyi ve ilgili bir baba olacağını, her konuda bana yardımcı ve destek olacağını düşünüyorum.
Sence lohusalık sürecini nasıl yaşayacaksın? Endişeli bir anne mi olursun, rahat bir anne mi?
Çok umursamaz biri değilim, yani karda tişörtle gezsin üşüsün kendi anlasın falan diyemem, ama böyle panik atak, endişe düzeyi tavan yapmış, çocuğa nefes aldırmayan bir anne de olmam. Tıpkı kendi annemin bana yaptığı gibi ona hayatla ilgili bildiğim her şeyi öğretmeye çalışırım, ama bütün gün çocuğun peşinde koşan ve sadece çocukla ilgili konuşan, kendi kimliğini unutan bir insana da dönüşmem. Hem elim üstünde olur, hem de onu denemesi, yanılması ve öğrenmesi için özgür bırakırım. Çocuklar her an teyp gibi kayıttalar ve anne-babayı model olarak alıyorlar; pek çok şeyi gözlem ve taklit yoluyla öğreniyorlar. Yaşım büyüdükçe fark ediyorum ki, benim yemek yapışım bile annemin aynısı. Yani anne babalarımıza tahminlerinden çok daha fazla benziyoruz ve ne görürsek o oluyoruz. Yumuşak bir doğası olması için elimden geleni yapacağım.
Annenin sana sürekli nasihat ettiği, senin de şimdi şimdi hak verdiğin ve ben de kızıma kesin söylerim dediğin şeyler var mı?
Bizim ailede anaokulundan beri eğitime çok fazla önem veriliyordu; ben dört işlemi bilerek ilkokula başladım. Hayatım boyunca okul dışında da pek çok hocaya, derse, kursa yollandım. Voleybol, basketbol, yüzme, bale… bir dönem hepsine gittim. Spora ilgi göstermeyince annem ısrar etmiyordu ama yiyorsa bir matematik dersini yapma… Yazın Bodrum’a tatile gitmişim, bavulda bikini mayo arıyorum, bir bakıyorum en üstte Matematik problemleri kitabı! Arkadaşlarım kapıda bekliyor, denize gideceğim, annem 10 sayfa test çözdün mü diyor. Hayatımda hiç boş kalmadım, belki de o yüzden bu kadar çok çalışıyorum. Pis Yedili’de çalışmaya başlayana dek hep bir okul, ders, çalışma mevzusu vardı bizde. Babam da İTÜ mezunudur çok zeki bir adamdır, o da konunun çok üstüne gitti. Eğitimin önemi öyle bir kazındı ki beynime, sanırım ben de kendi çocuğumu aynı şekilde yönlendiririm. Asla ‘ne yapalım bizim çocuk ders çalışmayı sevmiyor’ deyip bırakmam, üzerine giderim, öğrenmeyi sevsin ve okul dışında da farklı bilgiler, beceriler öğrensin isterim. Bir de ailenin değerini bilsin…
Kızının hangi huyları sana, hangi huyları Buğra’ya çeksin istersin?
Kızım ya Koç burcu ya Boğa burcu olacak; ikisi de anlaştığım burçlar. Boğa olursa işim daha kolay gibi geliyor, daha yumuşak başlı olacağını düşünüyorum. Koç olursa evdeki inatçı Koç’a bir küçük modeli daha eklenmiş olacak; ikisiyle birden nasıl baş edeceğimi bilmiyorum! Huylara gelince benden çalışkanlığımı ve vicdanımı alabilir. Buğra’dan da rahatlığını ve tek başınayken bile hayatı keyifle yaşama becerisini alabilir. O kendini çok güzel eğlendirir ve oyalar; ben asla boş kalamam, hemen kendime türlü türlü işler üretirim, to do list’ler yaparım.
Kızın senin istemediğin bir şeyleri yapmak istediğinde tepkin ne olur?
Saçını boyatmasını ve dövme yaptırmasını istemem, çünkü ben her ikisini de yapıp çok pişman oldum; tabii annesini dinler mi, yoksa inat eder mi bilemiyorum. Bunlar dışında fikrimi söylerim ama kararı ona bırakırım diye düşünüyorum.
Çalışmayı ve üretmeyi çok seven, bundan beslenen, çalışmanın bir kadının kişiliği ve varlığı için çok değerli olduğuna inanan bir kadınsın. Bebeğin doğduktan sonrasını planladın mı? Şu yaşına geldiğinde oyunculuğa başlarım gibi bir düşüncen var mı yoksa akışa göre mi karar vereceksin?
Doğrusu hiçbir plan yapmadım. Özellikle ilk bir sene boyunca bebeğin anneye çok ihtiyacı olduğunu arkadaşlarımdan görüyorum; biraz yaka iğnesi gibi bir durum oluyor, o yüzden onu ihmal edecek bir işin içine girmem. Düzenimiz oturduğunda onu da alıp Moon Milk ofisine giderim, orada hem çalışıp hem onunla ilgilenebilirim, reklam çekimlerimi yaparım, ama oyunculukta koşullarımı kendim belirleyemediğim için bir süre setlerden uzak kalırım. Aslında bebeğimiz olmasaydı da Yasak Elma’dan sonra bir sezon ara verecektim, çünkü 6 sene boyunca izlenen Yıldız karakterinin seyircinin aklından çıkması için de bir araya ihtiyaç vardı. Her şeyi zaman gösterecek, ben de bilmiyorum ne yaşayacağımı, ama denge tutturacağım bir şekilde.
Oyunculukla ilgili en çok özlediğin şey ne?
Türk dizilerinin iyi bir yere gittiğini ve çok iyi bir dönemde dizi oyuncusu olduğumu düşünüyorum. Kıymetimizin anlaşıldığı, işlerimizin dünyaya satıldığı, teknik açıdan hiçbir eksiğimizin olmadığı bir sektör yarattık hep birlikte. Seyrettiğim yeni dizilerdeki bazı roller çok eğlenceli oluyor, onları görüyorum ve geri dönmek üzere ara verdiğimi düşünüp keyifleniyorum.
Mesleğinde hırslı mısın?
Bence hırs ile başarı tutkusu ayrı tutulmalı. Ben çalışmadan duramam ve üzerime aldığım işi başarmak isterim. Hayatta bir işe yaramayı ve elimi attığım şeylerde başarılı olmayı seviyorum ben. Bu bir rol de olabilir, evin bir yerini düzeltmek de. Kendi sınırlarımı ve potansiyelimi biliyorum; oyunculukta da bulunduğum yerden, insanlarla kurduğum ilişkiden, seyircilerimle olan iletişimimden gayet memnunum. Ama oyunculuk dışında da bir Eda var, kafası çalışan ve bir sürü ilgi alanı olan bir insanım. Moon Milk ile de uğraşırım, anne-babamla da ilgilenirim, çocuklarımı da büyütürüm. Hepsini iyi yapmak için elimden geleni yaparım.
Yeni yılın ikinci ayındayız, 2024’ten neler bekliyorsun?
Son yıllarda tüm dünya stresli, negatif olaylara açık. Hepimiz hassaslaştık. Her an ne olacak, başımıza ne gelecek diye kaygı ve tedirginlikle hareket ediyoruz. Bundan beş sene öncesinde sanki sadece şahsi sorunlarımız vardı; şimdi sorunlarımız daha büyük ve ortak. Şimdi çocuğum da olacağı için dünya bundan sonra hep böyle kolektif dertlerle mi boğuşacak diye endişeleniyorum, bu nedenle inşallah 2024 senesi sağlıkla hiç sınanmadığımız, morallerimizin hep yüksek olduğu, mutlu sürprizlerle dolu bir sene olur. Benim çocukluğum çok huzurlu ve neşeli geçti, sağlıkla kucağımıza almayı beklediğimiz kızımızınki de inşallah öyle olur.
-------
Röportaj: Melda Narmanlı Çimen
Fotoğraflar: Burcu Karademir
Moda Direktörü: Aslı Asil
ELLE Türkiye Şubat 2024 sayısından alınmıştır.