Kendini, duygularını ve tercihlerini bir hazine sandığını açar gibi heyecanla keşfeden oyuncu Hande Erçel, hayallerinden hiç vazgeçmeden yeni deneyimlere doğru merakla uçuşuyor. Bir kadın oyuncu olarak yolculuğunun Zor dönemlerini bizimle paylaştığında, Dior İlkbahar/Yaz 2024 koleksiyonuna gizlenmiş kodlarla ne kadar çok ortak mesajı olduğunu anlıyoruz.
Ekşi Sözlüğe Hande Erçel yazıp seninle ilgili girilmiş en son entry’e baktım, “hayalimde kızım olsa böyle olsa dediğim yegâne ünlülerden” diye yazıyordu. Hem Türkiye’de hem yurtdışında aşırı sevilen birisin, bu sevgi sana neler hissettiriyor? Bir sorumluluk yüklüyor mu?
Açıkçası şu an çok şaşırdım, çünkü aynı cümleyi ben Mavi için kuruyorum; çocuğum böyle olsa diye hayal ettiğim çocuğu ablam yaptı! Bu kişi her kimse aynı şeyi benim için yazması ve insanların bunca zamandır benimle bu kadar ilgili ve sevgi dolu olmaları mutluluk verici, eşsiz bir duygu. Eskiden bu bende büyük bir baskı yaratıyordu; hep iyi olmalıyım, iyi görünmeliyim, o an iyi hissetmesem bile pozitif enerji yaymalıyım diye düşünüyordum. Ama şu an geldiğim noktada benim de yaralandığımı, düştüğümü, kalktığımı, indiğimi, çıktığımı, yani bu insani duyguların tümünü yaşadığımı hissetmeleri daha kıymetli geliyor.
30 yaşına bastın, 20’lerinden nasıl bir farkı olacak sence?
Herkes bana ‘bir 30’una gel neler olacak görürsün bak’ diyordu, gerçekten de 29 yaşıma geldiğimde düşünce sistemimde bir aydınlanma olduğunu ve farkındalığımın arttığını hissettim; ne istediğimi değil ama ne istemediğimi çok iyi anladığım bir yaş oldu. Net kararlar verebildim ve bu kararlar hayatıma pozitif yansıdı. Duygusal anlamda ise tam tersi bir durum var; 20’lerimi 30’larımdaymış gibi yaşadığımı, çok ağır ve acı duygular yaşadığım süreçlerden geçtiğimi, ayaklarımın üzerinde durmalıyım duygusuyla kendimi hep kontrol ettiğimi söyleyebilirim. Ruhsal olarak şu an 20’lerimi yeni yaşıyor gibi hissediyorum; daha hafiflemiş ve kanatlanmış gibiyim.
Çocukluğunun en güzel anısı nedir? Çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecinde “ah nasıl da kaybettim” dediğin huyların oldu mu?
Çok küçük bir yerde büyüdüğüm için çok özgür yetiştim; sokaklarda, bahçelerde, ağaçlarda büyüdüm, o yüzden çocukluğumla ilgili her anım benim için çok değerli. İstediğim an istediğim şeyi yapma dürtüm vardı, yeni bir maceraya veya deneyime hiç sorgusuz sualsiz, korkusuzca atlardım; ama artık mantık devreye girdi ve bu değişti. Büyümek böyle bir şey elbette, ama keşke bu yönümü kaybetmeseydim de diyorum.
Peki ya “değiştirmeyi başardım” dediğin, törpülediğin veya iyileştirdiğin yönlerin?
Aşırı inatçıydım, hiçbir şekilde geri adım atmazdım; bu yönümü iyileştirdim. Bir de gitmeye çok meyilli bir insandım; içinde bulunmak istemediğim bir ortamdan, bir ilişkiden, bir arkadaşlıktan, herhangi bir tartışma ortamından anında gitmeye meyilliydim; arkamdan ne olup bittiğiyle ilgilenmez, ben gidiyorum derdim. Ama artık böyle yapmıyorum, çünkü gittiğimde hiçbir zaman çözüme ulaşmadığını gördüm, kalıp çözebilmeyi öğrendim.
Kendini tanır mısın? Ne istediğin ve istemediğin net midir?
Biraz önce de söylediğim gibi, ne istemediğimi çok net biliyorum. Ama ne istediğimi hâlâ bilmiyorum. Çünkü hayatta hep farklı şeyler deneyimlemek istiyorum; bazen düşünmeden bir şeylere dalmak, bazen hiç bilmediğim bir yöne sapmak… “Bunu istiyorum” demek bana kendimi kısıtlamak gibi geliyor; bir sonraki adımımda karşıma çıkacak ve o ana kadar bilmediğim bir duyguyu, bir hazzı, bir bakış açısını kaçırmak istemiyorum.
Televizyon dizisi yaptığınız dönemlerde çalışmaktan başka bir şey yapamadığınızı biliyoruz. Şu an olduğu gibi ara verdiğin dönemlerde neler yapıyorsun?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar’da Geleneksel Türk Sanatları Halı - Kilim ve Geleneksel Kumaş Desenleri ana sanat dalında öğrenciyken ikinci sınıfta çalışmaya başladığım için dondurmuştum. Geçen sene üniversiteye döndüm ve şu anda eksik kredilerimi tamamlamak için çalışıyorum. Dersler çok yoğun; ama bundan çok memnunum. Hocalarım çok destek oluyor, set nedeniyle giremediğim dersler olduğunda üniversite arkadaşlarım ya bana geliyorlar ya da facetime yapıyoruz ve kaçırdığım kısımları anlatıyorlar. Şu an daha rahatım tabi, dersleri yetiştirebiliyorum; hocalarım iyi bir öğrenci olduğumu söylüyor. Onun dışında daha çok seyahat ediyorum, köpeklerimle ilgileniyorum, kendimi geliştirmek istediğim alanlarda ilerliyorum, sporumu düzenli yapabiliyorum. Tenise başlamak istiyorum, şimdi onu programlayacağım kendime.
Resim yapmaya devam ediyor musun? Eline fırçayı ve boyaları aldığında neler hissediyorsun? Atölye açma çalışmaları nasıl gidiyor?
Atölye açma fikrim hâlâ var, hatta bir yerle görüşüyorum ve önümüzdeki bir-iki ay içinde açacağım inşallah. Portre ya da soyut çalışmalar yapmayı seviyorum; şu anda da portrede ifadeler üzerine çalışıyorum. İnsan ifadeleri çok ilgimi çekiyor. Bir tabloya başlamam için mutlaka doğru zamanın gelmesi lazım; hadi biraz çizeyim, sonra ara vereyim, bir çıkayım sonra geri gelip devam edeyim şeklinde ilerlemiyorum. Çizmeye başladığımda bende zaman algısı yok oluyor; saatler sonra artık boynumun, belimin ağrımasıyla anlıyorum ne kadar çok zaman geçtiğini. O yüzden ortaya bir tablo çıkarabilmem için kafamın rahat, konsantrasyonumun tam olması gerekiyor. Bir şey yaratmak ve üretmek kadar beni mutlu eden başka bir şey olamaz; çizerken de her neredeysem o alan benim zamandan ve dünyadan bağımsız mutluluk alanıma dönüşüyor.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü… Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaş hala sürüyor. Bir kadın olarak senin hikâyenin, senin hayat ve meslek yolculuğunun en zor kısımları neler oldu?
Evet, cinsiyet ayrımcılığı her sektörde kadınların ortak problemi, benim de çok zor zamanlarım oldu, oluyor. Hepimizin bildiği gibi çok sık zorbalığa maruz kaldım. Bir kadın olarak hayatla mücadele etmek zaten zorken, bir de sözlü zorbalıkla mücadele ettim. Bizim sektörde kadınla erkeğin eşit olduğuna, eşit anlaşma şartlarıyla çalıştığına inanmıyorum. Dünyada da böyle zaten, hepimiz aynı gemideyiz ama eşit ağırlıkta rollerimiz olsa bile erkek oyuncu ile kadın oyuncu arasındaki farklılıkları sete girdiğinde hemen anlıyorsun. Kimse bunu sesli dile getirmiyor, ama böyle olduğunu hepimiz biliyoruz.
Mesleğe başlarken kadın olduğun için ailenin herhangi bir direnci oldu mu?
Ailemin ya da çevremin bir baskı ya da direnci olmadı, sadece çok küçük yaşta başladığım için her ebeveynin korkularıyla aynı korkuları yaşadılar. Henüz reşit olmuş küçük bir kızınız var ve İstanbul’da, hiç bilmediği bir dünyada var olmaya çalışıyor… Hangi meslekte olursam olayım koruma içgüdüsüyle aynı endişeyi yaşayacaklardı.
Dizi ve film sektöründe eleştiri konusunda da kadının hep daha kolay hedef tahtası yapıldığını düşünüyorum. Sosyal medya linçlerinin arkasındaki dürtü nedir sence? Bu tarz acımasız ve önyargılı eleştiriler olduğunda çok etkileniyor musun?
Bir yanda bizi çok mutlu eden kocaman ve çok samimi bir sevgi var, diğer yanda hiçbir şekilde nedenini çözemediğimiz, tek taraflı, önyargılı ve nefrete varabilen bir düşünce yapısı. Ve evet, kadın oyuncular olarak ikisine de bolca maruz kalıyoruz. Tanımadan bu kadar nefret edebilmenin nedeni kendi hayatlarındaki sevgisizlik ve mutsuzluk olsa gerek diye düşünüyorum. Tanısalar belki de sevecekleri ve ilham alacakları bir insana, sosyal medyanın verdiği “her şeyi yazabilme” özgürlüğüyle rahatça saldırıp belki başka şeylere duydukları kızgınlıkları yansıtıyorlar. O an karşındakinin ne yaşadığını, neyle savaştığını bilmeden istediğin zaman istediğin şekilde yargılayabilme hakkını acımasızca buluyorum. Etkileniyor musun diye sordun ya, elbette ki çok etkilendiğim dönemler oldu, özellikle ailemle ilgili asılsız yorumlar yaptıklarında çok yaralanıyorum, ama artık bir sabır taşına dönüştüm! Kendime kalın bir zırh yaratmak zorunda kaldım, o zırhın içinde mümkün olduğunca koruyorum kendimi. Sabrederek, nefret söylemlerinin hepimiz için biteceği güzel günleri bekliyorum.
Erkek oyuncuların fiziksel özellikleri ya da yaşları herhangi bir gündem konusu olmazken, kadın oyuncuların bu açıdan da sürekli bir yorum ve hatta müdahaleye maruz kaldığına şahit oluyoruz.
Kusursuzluğun bu kadar empoze edilmesi bir kadın olarak seni nasıl etkiliyor?
Bu artık benim için kişisel bir mevzu değil, kim olursa olsun bir kadına bedeni, kilosu, kaşı, gözü, giydiği, çıkardığı hakkında yorum ve saldırı yapılmasına katlanamıyorum. Kadınların görüntüsü hakkında söz söyleme ve seçim yapma hakkı da sadece kendisinde olmalı. Beden bizim, tercih bizim. İzinsizce özelimize dahil olmak kimsenin hakkı değil. Ayrıca güzellik algısının standartlaşması da oldukça sıkıcı, çünkü biz aslında farklılıklarımızla güzeliz. Bir kere en başta kadın olmak çok güzel. Ve bu güzelliğin esas kaynağı fiziğimiz değil, ruhumuzdan dışarı yansıtabildiğimiz ışık. Keşke herkes bunu böyle görebilse, keşke farklılıklarımızı yüceltmeyi başarabilsek…
Geçenlerde Julia Roberts’ın yeğeniyle mutfakta iskambil oynarken çekilmiş bir fotoğrafına yapılan toksik yorumlara cevabı vardı…
Onu dinlediğimde neler hissettiğini o kadar iyi anladım ki, gözlerim doldu. Nasıl yaşlandığımla ya da ne kadar kötü göründüğümle değil, fotoğrafta ne kadar mutlu olduğumla ilgilenin diyordu. O kadar haklı ki.
Bir de estetik konusu var… Dünyanın her yerinde baskıya direnemeyip çok yanlış estetik müdahaleler yaptıran genç oyuncular oluyor. Sen hiç böyle bir baskıya maruz kaldın mı? Estetik müdahaleler konusunda fikrin ne?
Tüm dünyada kendine küçük dokunuşlar yapan ya da estetik ameliyat olan her meslekten pek çok kadın ve erkek var; bunun kadınlar açısından büyük bir tartışmaya dönüştürülmesini ben algılayamıyorum; bırakın herkes nasıl mutlu hissedecekse öyle yapsın. Oyuncular açısından da dışarıdan baskı ve müdahale olmadığı sürece bu özgür bir seçim. Pek çok genç kızın bunu yaşadığını tahmin ettiğim için özellikle vurgulamak istiyorum ki, ben genç yaşımda kilomla ilgili yapılan yorumlardan çok zarar gördüm. Kilo alırsınız, verirsiniz, hepsi çok doğal ve sadece sizi ilgilendirir; sağlık söz konusu olmadığı sürece kimseye söz hakkı vermeyin.
Bu yargılamalara rağmen dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan listelerde dünyanın en güzel kadınları arasında gösteriliyorsun. Güzel bir kadını sen nasıl tarif edersin?
Ben güzelliğin özgüvenle ilgili olduğunu düşünüyorum. Kendi varlığından emin olan, kendini gerçekleştirmiş bir kadının ışık saçmama ihtimali yok.
Kısa bir süre önce saçlarını kızıl kullanmayı denedin ama çabuk vazgeçtin; neden yaptın, neden vazgeçtin?
Çok küçük yaştan beri çok koyu renkler giyen biriydim ve anneciğim bana her zaman renklenmemi söylerdi, ağır renklerin enerjisini taşıma derdi. Saçımı da hep koyu renk kullandım, ama 30’uma geldiğimde bir değişiklik yapacağım derdim; dizi yapmadığım bir döneme denk gelince neden olmasın dedim. Ya çok kısa kestirecektim ya da kızıl yapacaktım, kısaltmaya gönlüm el vermedi o yüzden annemin geçmişteki tavsiyelerine de uyarak kızıla boyattım. Çok da sevdim. Ama dip boyası çok zor bir şeymiş, o yüzden kendi rengime döndüm. Herhangi bir proje gerektirirse renk değiştirmeyi tekrar düşünebilirim.
Sosyal medyada stilinle de çok öne çıkıyorsun; günlük ve kırmızı halı tarzını nasıl tanımlarsın?
Benim için konfor çok kıymetli ama çok bayıldığım bir kıyafetin içinde konforsuz da durabilirim! Canımı da yaksa da sevdiysem konfordan ödün veririm. Seçimlerim daha çok form üzerine oluyor; kendi vücut tipime uygun formları tercih ediyorum. Yalın ve abartısız görünümleri severim; arada abartılı bir parça olsa da bütünün sade görünmesi benim için önemli.
Mart sayımız için Maria Grazia Chiuri’nin Dior SS24 koleksiyonunu giydin. Defilesi, görsel sanatçı Bellatoni’nin savaş sonrası reklam sloganlarından oluşan “I Don’t Belong To Anyone Else,” “My Body Is Not A Product” ve “I Am Not Your Doll” gibi video enstalasyonları ile sunulmuştu. Koleksiyonu nasıl buldun, bu mesajlar sana ne düşündürüyor?
Moda koleksiyonlarının felsefesinin ve mesajının olması çok hoşuma gidiyor, ama bu çağda hala bunları konuşuyor olmak da üzücü. Cinsiyetçilik algısının modaya yansıması ve bir cümlenin çığlığını üzerinde taşıyor olmak çok güzel bir şey. O yüzden çok hoşuma gidiyor böyle karakterli defileler, karakterli tasarımlar.
Dior defilesinin temalarından biri mistisizm ve batıl inançlardı. Senin var mıdır batıl inançların, totemlerin?
Üçlemelerim vardır, bazı şeyleri içimde üçlemek zorundayım! Bazen bir şeyi çaktırmadan üç kere söylerim ya da bir şeye dokunduysam üç kere dokunurum. Birini çok sevdiysem üç kere öpmek isterim.
Christian Dior‘un batıl inançları da meşhurmuş. Şanslı rengi kırmızı, şanslı çiçeği mügeymiş. Senin uğuruna inandığın sayı, renk, çiçek ya da taş var mı?
Ben ilahi mesajlara inanırım. Begonvil görürsem güzel şeyler olacağına inanırım ve bende çok güzel hisler uyandırır. Nedenini hiç bilmiyorum, ama rüyamda hep küçük beyaz çiçekler görürüm, hayatımın özel anlarımda da hep karşıma çıkar. Kelebeklerin şansına inanırım. Her girdiğim denizden taş toplar ve o küçük taşlarla evimde koleksiyon yaparım. Bir totemim var, dünyada girmediğim deniz kalmasın istiyorum, o nedenle hepsinden bir taş alıyorum. Uğurlu sayım 3, uğurlu rengim yok galiba…
Maria Grazia ‘sisterhood’ yani kızkardeşlik kavramını sık sık dile getiren bir tasarımcı ve kreatif direktör. Bir kadın olarak kız arkadaşlarına ve ablanla ilişkin senin için önemli midir? Filtresiz kalabilir misin yanlarında?
Bu konuda o kadar şanslıyım ki… Çocukluğumdan beri aynı arkadaş grubuyla beraberim; dokuz kişi birlikte büyüdük ve artık kardeş gibiyiz. Ablam ve onlar olmadan bir hayat düşünemem. Beni yargılayacakları bu zamana kadar aklımın ucundan bile geçmedi çünkü zaten beni benim kadar iyi biliyorlar. Ablam zaten en değerlim, tarifi imkansız, hayat deyince ilk aklıma gelen o… Birbirlerine destek olabilen, yol gösteren kadınlara bayılıyorum ve bence hayatta en ihtiyacımız olan şey bu. Kadın kadının desteği olduğunda her şey çok güzelleşiyor ve çok büyüyor. Bunu toplum olarak başarabilirsek nasıl güzel bir ülke oluruz düşünemiyorum!
Yakın arkadaşlarına sorsak, senin en özel ve en çekilmez yönlerini nasıl tarif ederler?
Sanırım çok rahat ve her şeye kolay uyum sağlayan biri olduğumu, ne olursa olsun onları yargılamadığımı ve olan bitenin hep iyi tarafını gösterdiğimi söylerler. Onları konforda hissettiririm ve güven veririm. Yani inşallah bunları söylerler ;) En çok kızdıkları şey ise, ne zaman istesem o an hemen yanımda olmalarını beklemem... Uçaktan indim hadi bana gelin diyorsam gerçekten hemen gelmelerini bekliyorum. Bizim planımız yok mu diyorlar… Friends’de olduğu gibi hepimizin aynı binada, aynı evde komün hayatı yaşamamızı çok isterdim.
Sakin bir yapın var gibi duruyor; derinindeki enerji de böyle dingin mi, yoksa içinde fırtınalar kopan ama sessiz kalmayı tercih edenlerden misin?
Eskiden tam olarak tanımladığın gibiydim, içimde fırtınalar kopsa bile hiç göstermemeyi denerdim. Ama artık ne hissettiğimi göstermek konusunda özgürlüğe kavuştum. İçimde yatan bir çılgın var ve o bu hayatı çok seviyor. Sadece çok az insanın bildiği bu Hande’nin ara sıra ortaya çıkmasına ve herkese gözükmesine artık izin veriyorum.
Çılgınlık zirven nedir?
Vallahi çok çılgınlık yaptım, adrenalini pek severim!
Kimseler bilmez ama hadi itiraf edeyim dediğin bir bilgi verir misin bize?
Gece yarısı arabaya atlayıp İstanbul’u turlarım! Sadece müziğim ve kendimle baş başa bomboş caddelerde hızlı araba kullanmayı çok severim.
En Yay burcu özelliğin hangisi?
Seyahat etmek.
Zaten son yıllarda burcunun hakkını verip her fırsatta dünyanın farklı yerlerini geziyorsun. Şehir keşiflerini mi seviyorsun, deniz-güneş-kum tatillerini mi?
Bazen vücudumun deniz, güneş, kum tatiline, yani dinlemeye ihtiyacı oluyor; enerji depoluyorum. Ama aslında hiç gitmediğim yerleri ve farklı kültürleri merak ediyorum. Değişik mutfakları deneyimlemeyi, insanların sokak hallerini gözlemlemeyi, tarihi, sanatı, yani şehir seyahatlerini daha çok seviyorum.
Merak ettiğin kültürler var mı?
Hindistan’ı çok merak ediyordum, Mart ayında iş için Mumbai’de olacağım; ama gezmeye de vaktim olacak sanırım.
Planlı bir gezgin misin, yoksa son dakika ana ve akışa göre mi karar verirsin seyahat planlarına?
Eskiden çok plansız seyahatim oldu; tek başıma hiç bilmediğim bir yere gidip ben buraya niye gelmiştim demişliğim bile var. Ama artık plansız hiçbir yere gidebileceğimi düşünmüyorum. Zaten Hakan inanılmaz planlı biri o yüzden onunla seyahat ettiğimizde her şey çok belli oluyor, ben de alıştım, artık kendim de plansız bir şey yapamam.
Seyahat etmek ve bambaşka coğrafyalar tanımak, sana bir oyuncu olarak yeni gözlem kapıları açıyor mu? Bu açıdan seni özellikle besleyen bir yer oldu mu?
Elbette ki açıyor; Londra’yı bu açıdan çok besleyici buluyorum. Bir sanatçının hem özgür olup hem işini ne kadar güzel yaptığını aynı anda görebildiğin bir yer. Her türlü insanı buluşturan kozmopolit bir yapısı olduğu için tüm caddeler doğal bir sahne.
Bir buçuk senedir çok mutlu olduğunu hissettiğimiz bir ilişki yaşıyorsun. Aşkta ve aşık olduğun adamda en çok nelere önem veriyorsun?
Bunu tanımlamak kolay değil. Bir kere onunla aynı enerjide buluşmayı çok seviyorum. Birlikte hayal kurmayı, aynı şeyleri istemeyi, her konuda konuşup birlikte gelişebilmeyi, birlikte evrilmeyi önemsiyorum. Birbirimizin alanına ve görüşüne saygı duyuyoruz; değiştirmeye çalışmak gibi bir inadımız olmuyor. Kimsenin karşısındakinden bir şey beklememesi, ama beklemediği halde doğal bir şekilde aynı noktada buluşma hali çok özel, çok güzel…
Mavi’nin teyzesi olarak yarı anne sayılırsın, sence anneliğin en zor yanı ne? Kendin için hayal kurduğunda annelik için koyduğun bir zamanlama var mı?
Ablamdan gözlediğim kadarıyla annelik dünyanın en zor işi, çok saygı duyuyorum. Sadece bir insan büyütmüyor, aynı zamanda bir birey yetiştirmeye çalışıyorsunuz ve bu bireyin kendine, topluma yararlı olması için uğraşıyorsunuz. Mavi kesinlikle benim canım, kanım, her şeyim, anne yarısı olarak ben bu kadar yoğun duygular içindeysem, Gamze nasıl hissediyordur düşünemiyorum bile. Köpeklerimi çocuklarım olarak gördüğüm ve kendimden daha fazla düşündüğüm bir hayat yaşıyorum, bu nedenle de bir çocuğum olduğunda ne yaparım diye korkuyorum açıkçası. Çok büyük, çok baş edilemez bir duygu yaratıyor bende, o yüzden de böyle bir zamanlamam da yok kafamda.
Senin için bir günü mükemmel kılan nedir?
Ya bütün gün hiçbir şey yapmadan yatmışımdır ya da bütün gün ayaklarım sızlayana dek gezmişimdir. Mükemmel bir gün benim için kesinlikle bu iki uçtur.
Sana yarın yeni bir özellik veya yetenek kazanmış olarak uyanma şansı verilse, bunun ne olmasını isterdin?
Işınlanma yeteneği isterdim. Zamanda yolculuk yapabiliyorsan 60’ların Paris’ine gider gelirim ama yapamıyorsam da bu zamanda ordan oraya ışınlanabilsem pek güzel olurdu.
Geleceğinle ilgili en çok merak ettiğin şey ne, neyi şimdiden bilmek isterdin?
Teknolojinin bizi nereye götüreceğini merak ediyorum. Fantastik filmlere bayılırım ve her izlediğimde o senaryoların gerçekleşebilme ihtimali heyecanlandırır beni. İzlerken bu gerçekleşebilir dediğim şeyi görebilmeyi çok isterdim. Yapay zeka konusunda biraz tereddütlüyüm, şu anda bile bana ait olmayan ama içinde olduğum pek çok video çıktı karşıma, insanların yapay zekayı nasıl kullanacağı beni endişelendiriyor. Oyuncuların sadece hakları satın alınacak ve tamamen yapay zekayla oynayacaklar deniyor, bunun oyuncuları mutlu etmesi pek mümkün gelmiyor.
Hayatın sana verdiği en değerli armağanı sorsam?
İyi ki böyle bir ailede doğmuşum, iyi ki annemin kızıyım, iyi ki Gamze’nin kardeşiyim ve iyi ki Mavi’nin teyzesiyim… Benim için en büyük armağan ailem.
Bize sinyalini verebileceğin, seni heyecanlandıran yeni bir proje var mı; bu sene neler yapmayı planlıyorsun?
Okuduğum ve heyecanlandığım kuvvetli bir hikaye var, senaryoyu bekliyorum şu an. Hiç dijital bir iş yapmadım, daha özgür bir alan olduğu için onu deneyimlemek istiyorum. Netleşirse açıklanır zaten.
Çalışan ve kendi ayakları üzerinde durmayı genç yaşta başarmış bir kadın olarak genç kızlara nasıl bir mesaj vermek istersin?
Evet, çok şükür ki kendi ayakları üzerinde duran, yıllardır kendimi gerçekleştirmek için çalışan bir kadınım ve hayal ettiğim ne varsa olsun istiyorum. Yollarını kesmek ve tökezletmek isteyenler olacaktır, benim de oldu, ama kesinlikle hayal etmekten ve hayallerine doğru yürümekten vazgeçmesinler. Bir hayal için savaşmak zamanla keyfe dönüşüyor; başardıkça daha heyecanlanıyorsun ve bir hayat amacın oluyor. Ayrıca hayat boyu öğrenciliğin ve eğitimin önemine inansınlar. Ben 9 yıl ara verdikten sonra üniversiteye döndüm ve öğrenci olmakla büyük bir aşk yaşıyorum. Merak etme ve öğrenme tutkusunun hiç geçmemesi çok önemli; hayat zaten bir sınav.
2024 yılı dünyaya ne öğretsin istersin?
Hâlâ doğaya çok ihtiyacımız olduğunu, kaynakları bu kadar hor kullanmamamız gerektiğini, bu kadar tüketim yapmanın gereksiz olduğunu öğretsin.