Dayle Haddon, “Modellik kariyeri 40 yaşında biter” klişesini yerle bir ederek, uzun yıllar Estee Lauder, L’oreal, Max Factor, Revlon gibi kozmetik markalarının yüzü olmuş bir isim. Hikayesi modellikle sınırlı değil. Hayatının amacını sivil toplum alanında bulan Haddon, kurduğu WomenOne adlı STK ile dünyanın dört bir yanında eğitim imkânından mahrum kalan kız çocuklarına destek oluyor. Gazeteci ve yapımcı Aslıgül Atasagun, kendisiyle ELLE için röportaj yaptı.
Onu, 40 yaş üstü kadınlara yönelik kozmetik ürünlerinin yüzü olarak tanıdık. Yeteneği, duruşu ve güzelliğiyle uzun yıllar dergi kapaklarında, televizyon reklamlarında boy gösterdi. Estee Lauder, L’oreal, Max Factor ve Revlon olmak üzere dört büyük kozmetik markasıyla sözleşme yapan tek model olma başarısını yakaladı. İlham veren kariyerinin yanında, Ageless Beauty (Zamansız Güzellik) ve 5 Principles of Ageless Living (Zamansız Yaşamanın 5 İlkesi) adlı kitaplarıyla dünyanın pek çok ülkesinde çok satanlar listesine girerek, güzelliği yaş kalıbına sıkıştıran sorunlu bakış açısına karşı farkındalık oluşmasına ciddi katkıda bulundu.
Modelliği çok severek yapsa da hayatına başka anlamlar da katmak istiyordu. Nitekim, 2008 yılında UNICEF elçisi seçilen ve bu süreçte dünyanın dezavantajlı bölgelerine yaptığı seyahatlerde söz konusu bölgelerde yaşayan kadınların sorunlarına yakından tanık olan Haddon, kız çocuklarına eğitim ve mentorluk desteği sağlayarak onları daha güçlü kadınlar olarak yarınlara hazırlamak amacıyla aynı yıl WomenOne adında bir STK kurdu. Yıllarca çalıştığı kozmetik markalarının da sponsorluğuyla Kenya, Güney Afrika, Ruanda, Senegal, Haiti, Ürdün, Türkiye ve Gambiya’da sayısız yardım projesini hayata geçirdi.
Dayle Haddon ile modellikten kadın hakları savunuculuğuna uzanan ilham verici hikayesini, kurduğu STK kapsamında yürüttüğü çalışmaları, eğitimin kız çocuklarının hayatı üzerindeki etkilerini, güzellik ve yaşlanmaya bakış açısını konuştuğumuz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Çoğumuz sizi başarılı modellik kariyerinizle tanıyoruz, ama siz aynı zamanda kurduğunuz WomenOne adlı sivil toplum kuruluşuyla çok önemli çalışmalara imza atan bir kadın hakları savunucususunuz. Bize biraz WomenOne’ın kuruluş hikayesinden bahseder misiniz? Sizi kadınhakları alanına yönelten sebepler neydi? “Ben bu alandamücadele etmeliyim” dediğiniz bir farkındalık anınız veya deneyiminiz oldu mu?
Bu sorunun yanıtı aslında yıllar içerisinde insan olarak geçirdiğimiz değişimde gizli. Yaşımız ilerledikçe farklı şeylere ilgi duymaya başlıyoruz. Belirli şeyleri başardıktan sonra, kendimizi geliştirmek için daha başka mücadeleler arıyoruz. Moda ve güzellik sektöründe olmak bana çok şey kazandırdı. İşimi çok severek yaptım. Çok yetenekli insanlarla çalıştım. Olağanüstü bir deneyimdi. Daha da ileri gitmek istiyordum, ama sektördeki yaş engelinin ve bu konudaki ayrımcı tavrın önüme çıkacağını biliyordum. Bu sektörde ancak 40 yaşına kadar var olabiliyorsunuz. Kırkınızdan sonra adeta görünmez oluyorsunuz, yokmuşsunuz gibi davranılıyor. Bu çok saçma çünkü varsınız, yok olmuyorsunuz. Bana 30’lu yaşlarımda artık işimin bittiğini söylediklerinde,“Aman Tanrım, halbuki ben daha yeni başlıyorum. Kesinlikle bitmiş falan değilim” diye düşünmüştüm. Yirmili yaşlarındaki kadınlara, 40, 50, hatta 60 yaşa uygun ürünleri satmaya çalışan güzellik sektörü, böyle yaparak nasıl bir mesaj veriyordu? Sektörün içinden biri olarak, bu yaşlanma algısını değiştirme, kadının her yaşta değerli olduğunu anlatma şansına sahiptim. Bunun için ileri yaşlardaki modellik çalışmalarımın yanı sıra, dünya çapında çok satan iki de kitap yazdım. Kitaplarımda dış güzellik kadar iç güzelliğin de önemli olduğundan, gerçek anlamda güzel olan birinin her yaşta güzel olduğundan bahsettim. Benim güzellik anlayışım, sadece dış görünüşümüzü değil, dünyaya, insanlara yaptığımız katkıları da kapsıyor. Elbette hepimiz güzel görünmek istiyoruz. Harika görünmek için piyasadaki o “sihirli” ürünleri kullanıyoruz. Ama sonra belli bir yaşa geldiğinizde, kim olduğunuz ve nasıl göründüğünüz birbiriyle iç içe geçiyor. Bende bu durum, UNICEF elçisi olmak istememle başladı. UNICEF ve başka birçok kuruluşla Afrika’dan Güney Amerika’ya dünyanın birçok farklı bölgesine gittim. Çok ilginç, çok sıradışı bir deneyimdi. Kimi zaman tehlikeli, kimi zaman ekstrem, ama sonuçta hayatımı değiştiren yolculuklar yaptım. Bu seyahatlerin birinde, doktor bulabilmek için bebeği sırtında bütün gece yol yürüyen anneler gördüm. Oradaki doktorlar beni kenara çekip “Tetkiklerimizi daha iyi yapabilmek için iki tane mikroskoba ihtiyacımız var. Bize yardımcı olabilir misiniz?” diye sordu. Ben de kolayca hallolur düşüncesiyle o seyahate beraber çıktığım kuruluşun yetkililerine sordum. Bana dediler ki, “Dayle, bu bizim için çok küçük bir talep. Biz daha büyük felaketlerle ilgileniyoruz”. İşte o an kafamda bir ampul yandı. Bu büyük çaplı teşkilatlarla işbirliği içinde çalışacak daha küçük ve dolayısıyla daha çevik bir STK kurabilirdim. İşte WomenOne böyle doğdu.
WomenOne olarak kız çocuklarının eğitim yoluyla güçlendirilmesi için çalışıyorsunuz. Dünya genelinde kız çocuklarının eğitiminin önündeki en önemli engeller neler ve WomenOne bu engellerle nasıl mücadele ediyor?
O kadar çok engel var ki… İlkokul eğitimi çoğu yerde devlet tarafından sağlanıyor, ama ortaöğretim için aynı şey söz konusu değil. O yüzden eğitime devam edebilmek için para gerekiyor. Ve eğer eğitime bir para harcanacaksa erkek çocuğa harcanıyor. Çünkü erkek çocuğa daha fazla umut bağlanıyor. Kız çocukları 12-13 yaş döneminde ya işe sokuluyor, ya evlendiriliyor ya da satılıyor. Onları eğitim sistemi içinde tutabildiğimiz her bir sene büyük fark yaratıyor. Şiddet vakaları azalıyor, AIDS vakaları azalıyor. Genç anneler eğitimli olduklarında çocukları da eğitimli oluyor. Daha az sayıda ve daha sağlıklı çocukları oluyor. Yeter ki fırsat verilsin. Çünkü bu, yetenek değil, fırsat meselesi. Bahsettiğimiz çocuklar çok yoksul ülkelerde yaşıyor. Su yok, elektrik yok. Buralarda yiyecek ekmek bulmak eğitimden daha öncelikli bir sorun. O nedenle kız çocuklarının eğitimi konusuna yönelmeden önce bu temel sorunları çözmemiz gerekiyor. Bunun için bölgede bizzat bulunan ortaklarla çalışıp temel ihtiyaçları tespit ediyoruz. Bu kimi zaman güvenlik olabiliyor, kimi zaman travma tedavisi, kimi zaman gıda. Tüm bunları hallettikten sonra da eğitimle ilgili çalışmalara başlıyoruz, çünkü oradaki çocuklara fırsat sağlayacak şey, eğitim. Diğer kuruluşların ulaşmakta zorlandığı çocuklara ulaşmaya çalışıyoruz.
Dayle Haddon yıllarca çalıştığı kozmetik markaların da sponsorluğuyla Kenya, Güney Afrika, Ruanda, Senegal, Haiti, Ürdün, Türkiye ve Gambiya’da pek çok yardım projesini hayata geçirdi.
Peki yardımlarınız, bu çocukların hayatında nasıl bir etki yaratıyor?
Eğitim her şeyi değiştiriyor. Mesela 8-10 yaşlarında sokakta yaşarken tanıdığımız bir kızımız var, Jackie. LVMH’nin işbirliğiyle kendisine on yıldır destek oluyoruz. Jackie bugün 19 yaşında. Kısa bir süre önce MasterCard’ın liderlik eğitimi bursuna başvurup kazandı. Onu bulduğumuzda sokaklarda aç biilaç yaşayan, türlü kötü muameleye maruz kalan, perişan halde bir kız çocuğuydu. Şimdi ise burs başvurularında bulunup kazanabilecek kadar özgüven sahibi bir genç kadın oldu. Bunlara tanıklık etmek çok heyecan verici.
Bizler kendi hayatlarımızda sayısız fırsata sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzun farkında olmuyoruz. O ülkelerdeki çocukların karşısına bir fırsat çıkması ise çok zor. İşte WomenOne ve diğer kuruluşlar, onlara yeni adımlar atmalarında yardımcı olacak fırsatlar sunmak için var. O gençlerin, kendilerini geliştirebilmeleri için sunulan fırsatları nasıl bir kararlılıkla yakalamaya çalıştıklarını bir görseniz! İnanılmaz heyecan verici. Destek alan kız çocukları, şayet ellerine fırsat verilmeseydi büyük bir ihtimalle çok yoksul bir hayatın içine sıkışıp kalacak, bir sürü çocuk sahibi olacaklardı. O çocukların da hepsi eğitimsiz ve sağlıksız olacaktı. Bu da aslında toplumun üzerinde bir yük. Siz böyle küçük alanlarda küçük desteklerle barış, güvenlik, umut ve eğitimin hakim olmasına, oradaki toplumun istikrara kavuşmasına yardım ettiğinizde, bunun olumlu etkisi tüm dünyaya yayılıyor.
Eğitim, hiç kuşkusuz cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından da önemli role sahip. Sizce toplumsal ve bireysel olarak bu alandaki mücadeleyi nasıl destekleyebiliriz?
Destek olmanın birçok farklı yolu var. STK’lara üye olabilir, konuyu gündeme taşıyabilir, benzer görüşteki kişileri bir araya getirebilir, bağışta bulunabilirsiniz. Bir çocuk, üç çocuk, on çocuk fark etmez. Bizlere destek olmak için bir şeyler pişirip satan, taksicilik yapan üniversite öğrencileri var. Burada iş sizin bir hedef belirlemenize kalmış. Mesela “Bir çocuğun bir yıllık okul masrafını karşılayacağım” diyebilirsiniz. İmkanınız varsa bu on çocuk da olabilir. “Bu sınıfın bu yılki tüm okul kitapları benden” diyebilirsiniz. Ne isterseniz. Kuruluş olarak Duke Üniversitesi ile çalışmalar yürütüyoruz. Yardım çalışmalarına katılmayı çok isteyen öğrencileri vardı. Onları yazın Kenya’nın Nanyuki kentindeki merkezde çalışmaya gönderdiler. O gençler orada geçirdikleri süre zarfında hem çok şey öğrendiler, hem de oradaki çocuklara çok şey öğrettiler.
Yani yapılabilecek o kadar çok şey var ki… Sitemizden bağışta bulunabilirsiniz. Gücünüz ne kadarına yetiyorsa. WomenOne olarak Türkiye’nin pek çok yerini dolaştık. Türkiye’ye resmen aşığım. İnsanını çok seviyorum. Muhteşem bir ülke. Turkish Philanthropy Funds ile çalışmalar yaptık. Yaklaşık 11 gün gibi bir süre içinde 10 şehir gezdik. Diyarbakır’a ve şu an adını hatırlayamadığım birçok güzel şehre gittik, kız çocuklarının eğitimiyle ilgili durumu yakından inceledik, kadınlara nasıl yardım edebileceğimizi konuştuk. Mesela sizler de Türkiye’deki kız öğrencilere burslar verebilirsiniz.
Herkes hayattaki zorluklardan bir şekilde payını alıyor. Önemli olan, bu olduğunda elinizden geleni yapmak ve insanın asıl en büyük dönüşümü böyle zamanlarda yaşadığını bilmek.
Biraz da dirençlilik hakkında konuşalım istiyorum. Yaşanan zorluklar insanı daha dirençli kılar diye düşünülür. Bu dayanıklı olma, direnç kazanma konusu sizin sivil toplum çalışmalarınızda da sıklıkla öne çıkan bir tema. Peki sizin yaşamınızda ve kariyerinizde direncinizi, dayanma gücünüzü geliştiren ve sınayan şeyler nelerdi?
O kadar çok örnek var ki… Zorlukların bizi daha dirençli kıldığı konusunda size katılıyorum. İnsan birkaç kez gerçek anlamda dibe batmadıkça gelişmenin ne demek olduğunu anlamıyor ve iyi gününün kıymetini bilmiyor. Bu bilince ancak deneyimle ulaşıyorsunuz. Ben de hayatımda birkaç kez en dibi gördüm ve o tecrübeler hayatımı değiştirdi. Başkalarının ne koşullarda yaşadıklarını görmemi, alçakgönüllü olmamı sağladı. Dergi kapaklarında fotoğrafları çıkan ünlü bir modelken, bir anda telefonlara bakıp kahve yapan, bulaşık yıkayan biri oldum. Kimsenin önceki kariyerimden haberi yoktu. Kendime şöyle dedim: “Dayle, böyle görünmez olmak senin için çok güzel bir tecrübe. Bunu sonuna kadar yaşa, sonuna kadar hisset çünkü birçok insan hayatı boyunca bunu yaşıyor. Bu sayede onların nasıl hissettiklerini anlayabilirsin. Çok çalışıp takdir görmemenin, görünmez olmanın nasıl bir his olduğunu öğrenebilirsin.” Benim için inanılmaz bir deneyimdi. Çalışıp çabalayıp sonunda o zor günleri de aştım. Ama sürekli “Kahve yap! Bulaşıkları yıka! Bu kahve soğuk! Şeker getir!” şeklinde muamele görmenin, aşağılanmanın nasıl bir his olduğunu asla unutmadım. Elbette dünyanın sonu değildi, ama bana alçakgönüllülüğü öğretti. Başarılarla dolu bir kariyerin ardından sıfırdan başlamayı kabullenebileceğimi gösterdi.
Yani herkes gibi benim de zor zamanlarım oldu. Sevdiklerimi kaybettim, ki bu gerçekten çok ağır bir şey. Yaptığım iş dolayısıyla sürekli acı hikayeler duyuyorum. O insanların yaşadıklarını dinlerken ben de onlarla ağlıyorum, adeta yüreğim kabarıyor. Mesela geçtiğimiz günlerde 6 yaşındaki Kenyalı bir kız çocuğunun başına gelenleri duydum. Ailesi 50 yaşında bir adamla evlendirmek istemiş. Bunun üzerine kız da ormana kaçmış. Evlenmek istemiyorum, okumak istiyorum, diyormuş. Bu kızımız artık okula gidiyor.
Bu tür hikayeleri dinlediğimde, bu dayanma gücünü nereden buluyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Kongo’da, Ruanda’da, Darfur’da, dünyanın pek çok ülkesinde böyle o kadar çok hikaye dinledim ki… Benim hikayem ve yaşadıklarım, onların yaşadıklarının yanında hiçbir şey değil, bunun farkındayım. Ama sonuçta bu da benim deneyimim. Herkes hayattaki zorluklardan bir şekilde payını alıyor. Önemli olan, bu olduğunda elinizden geleni yapmak ve insanın asıl en büyük dönüşümü böyle zamanlarda yaşadığını bilmek.
Bu söylediğiniz çok doğru. Az önce hayata sıfırdan başladığınız o dönemde çalışırken nasıl aşağılandığınızdan bahsettiniz. Aslında insan, içinde belki de yıllardır uyumakta olan direnci tam da böyle anlarda keşfediyor.
İnsan, iyi gününde değil, kötü gününde değişiyor. Ben buna çok inanıyorum. Ve karşılaştığı zorluk ne kadar büyük olursa, geçireceği dönüşüm de o kadar büyük oluyor. Yaşadığımız sıkıntılar, bizim için bir dönüşüm fırsatı. Kimileri, bu sıkıntıları kaldıramaz, yaşadıklarının ağırlığı altında ezilir. Onlara mesajım şu: Her şeyi adım adım yapın. Çok fazla ilerisini düşünmeyin. Ben yaşadıklarım sayesinde DNA’mı değiştirdim, öyle diyorum. Eşimi kaybettiğimde dünyam başıma yıkıldı. Her şeyimi kaybettim. Hayata sıfırdan başlamak, az önce bahsettiğim zorluklara katlanmak durumunda kaldım. O zamanlar utangaç mizaçlı biriydim. Ama hayat öyle olmanıza izin vermiyor. Utangaç olmak bir lüks. Zorluklarla karşı karşıya kaldığınızda utangaç falan olamazsınız.
Ayağa kalkıp mücadele etmeniz, kimi zaman istemeseniz de sesinizi yükseltmeniz gerekiyor, değil mi? Aslında bizler insan olarak kendimizi, davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı değiştirmek istiyoruz, fakat hep bundan geri durmamıza neden olan bir şeyler oluyor. Değişime direniyoruz. Bu her insanda böyle. Ama büyük sıkıntılar yaşadığımızda direnmeyi bırakıp değişiyoruz. Ve bunlar, sizin az önceki DNA benzetmeniz gibi, oldukça kalıcı ve büyük değişimler oluyor.
Bir de o sıkıntılı dönemlerden geçerken fark etmiyoruz, ama geri dönüp baktığımızda şunu anlıyoruz ki, yaşadığımız o acı tecrübeler bizi akıllandırıyor. O yüzden, yaşlanmak kelimesini kullanmayı sevmiyorum, ama “yaş almak” bence çok güzel bir şey. Bunu hiçbir şeye değişmem çünkü size kattığı o bilgelik paha biçilmez bir şey.
Cinsiyete dayalı şiddet ve ayrımcılık, dünyanın en yaygın insan hakları ihlalleri arasında. Ne tür bir sosyal ya da ekonomik altyapıdan geldiğinizin, hangi milletten olduğunuzun hiçbir önemi yok. Dünya çapında tahminen her üç kadından biri yaşamı boyunca fiziksel veya cinsel istismara maruz kalıyor. Dünya genelinde yaklaşık 2,4 milyar kadın erkeklerle aynı ekonomik haklara sahip değil. Şiddet ve ayrımcılığı yok ederek daha kapsayıcı ve eşit bir dünya yaratabilmek için bireysel ve toplumsal bazda neler yapabiliriz?
Bu oldukça zorlu bir mücadele konusu çünkü algıları değiştirmeniz gerekiyor. Bence burada çözüm, eğitim. Kadın ya da erkek olmaktan önce, hepimiz insanız. Hepimiz sevmek, sevilmek, var olmak istiyoruz. Ama bunları isterken önemli olan, başkalarına da saygılı olmak. Hatta ondan da önce, kendinize saygılı olmak. Çünkü kendinize saygınız olmadığında, başkalarına saygı duymanız da zor. Ama kendinize saygınız varsa, sizinle aynı görüşü paylaşmayan, farklı fikirlere sahip insanlara saygı duymakta da zorlanmazsınız. Elbette başkalarına zarar veren, müdahale edilmesi gereken fikirlerden söz etmiyorum. Ancak bunlar haricinde, tüm mesele, dini, milliyeti, ırkı, rengi ve cinsiyeti ne olursa olsun tüm insanlara saygı duymak. Ve dediğim gibi, bunun anahtarı da eğitim.
Bu nedenle 2018’de Kanada liderliğinde toplanan ilk G7 Cinsiyet Eşitliği Danışma Konseyi kapsamındaki çalışmalarımızda da eğitim konusuna odaklanmıştık. Bizden istenen, G7 ülkelerinin neyi gözden kaçırdığını tespit etmemizdi. Yaptığımız araştırmalar bize gösterdi ki, eksik olan şey, kız çocuklarının eğitimiydi. Kız çocuklarını eğitmediğinizde, nüfusun yarısını kaybetmiş oluyorsunuz. Nüfusunuzun yarısı, ülkeye katkıda bulunamıyor. Yoksulların Bankası kitabının yazarı Muhammed Yunus’un da dediği gibi, bir kadına destek olmak, eğitim almasını sağlamak, bir erkeğe yardım etmekten çok daha faydalı çünkü bir erkek para kazandığında, bunu ilk önce kendisine harcıyor. Oysa kadınlar, kazandıkları parayı öncelikle çocuklarına, ailelerine harcıyor. Yani kadına yapılacak yardım, çok daha büyük bir yatırım. Birleşmiş Milletler de en büyük yatırımın, kız çocuklarına yapılacak yatırımlar olduğunu belirtiyor. Çünkü onlara yapılan yatırımlar, topluma geri dönüyor. Bu bağlamda, Konsey kapsamındaki çalışmalar sayesinde kız çocuklarının eğitimine harcanmak üzere Dünya Bankası vasıtasıyla milyarlarca dolar para topladık. Harika bir ekip ve harika bir işbirliği örneğiydi.
Hayatımı, her safhasıyla, her yaşıyla kabul ediyorum ve biliyorum ki, bir şeylerle ilgilendiğim sürece genç kalacağım. Çünkü bir şeyler yapmak, merak etmek insanı hayata bağlıyor.
Söyleşimizin başlarında, yaşımızı aldıkça nasıl olgunlaştığımızdan, yaşadığımız zorlukların bizi nasıl daha dayanıklı, daha tercübeli ve daha iyi bir insana dönüştürdüğünden bahsetmiştiniz.
Yaşlanmanın o kadarcık da olumlu tarafı olsun ama değil mi?
Yirmi yıl önceki fotoğraflarıma baktığımda, daha genç ve güzel bir kadın görüyorum, ama yüzümde bugünkü kararlı, istikrarlı bakış yok. Bu da olgunlaşmanın getirdiği bir şey. Fakat yaşlanmak, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan zor bir süreç. Hepimiz bu konuda zorluk yaşıyoruz. Sizin de bu süreçte yaşadığınız zorluklar oldu mu ve bunların nasıl üstesinden geldiniz?
Sanırım bu süreçte bir model olarak bana yardımcı olan, güzelliğe bir bütün olarak bakmamdı. Çok yetenekli fotoğrafçılarla, makyaj sanatçılarıyla çalışıyordum. Dışarıdan harika görünmemi sağlıyorlardı. Fakat enerjimi kameranın lensinin, dergi sayfasının, ekranın ötesine taşıyıp okurla, izleyiciyle bağ kurabilmek benim işimdi. İşte benim için güzellik buydu. Samimi görünüyor muyum? Bağ kurabiliyor muyum? Bunlar, dış görünüşün çok ötesinde şeyler. Tüm hayatım boyunca dış görünüşümden çok bunlara odaklandım. Benim için hep ne yaptığım, neyle ilgilendiğim nasıl göründüğümden daha önemliydi.
Bugün geldiğim noktada artık olaylara daha da rahat bakıyorum. Olmuyorsa olmuyor, bir sebebi vardır, diye düşünüyorum. Bir şeyler üretiyor muyum? Bugün iyilik yaptım mı? İyilik, birine gülümsemek veya size nazik davranmayan birine karşı nezaketinizi korumak bile olabilir. Bunlar, güzel görünüp görünmediğimden daha önemli. Hayatımı, her safhasıyla, her yaşıyla kabul ediyorum ve biliyorum ki, bir şeylerle ilgilendiğim sürece genç kalacağım. Çünkü bir şeyler yapmak, merak etmek insanı hayata bağlıyor. Şu makine nasıl çalışıyor? Bu bitkiyi nasıl yetiştirebilirim? Böyle şeyler hayatla bağımı güçlendiriyor. Aynı şekilde başkalarıyla bağ kurmak, aramızdaki o enerjide bana kendimi güzel hissettiriyor. Aramızdaki o bağ bizi güzel kılıyor. Bağ kuramamak korkunç bir şey.
Bence güzellik dediğimiz şey bunlardan ibaret. Paylaşımcı mısınız? İnsanlarla bağ kuruyor musunuz? Samimi misiniz? Cömert misiniz? Önemli olan bunlar. Kırışıklıkların falan bir önemi yok. Hayatımın sonuna geldiğimde, aklımdan geçen tek düşünce “Ne kadar çok sevdim, ne kadar çok sevildim” olsun istiyorum. İşte o zaman geriye dönüp baktığımda “Dayle, güzel bir hayat yaşadın” diyebilirim.
Önemli olan dış güzellik değil, kaç tane Jackie’nin hayatına dokunduğunuz.
Kesinlikle. Kaç kişinin hayatına dokundunuz? Kaç kişinin yüzünü güldürdünüz? Afrika’daki okulumuzu ziyarete gitmiştim, yeni döndüm. Oradaki çocuklarımızla bir araya gelip sohbet ettiğimizde o kadar çok güldük, eğlendik ki, şu anda hâlâ onun neşesini taşıyorum. Düşünün, bu insanların hiçbir şeyi yok, ama yine de dans ediyorlar, şarkı söylüyorlar, şiir yazıyorlar. Bu çok güzel bir şey. Buraya dönüp de “Şuyum yok, buyum yok” diyen insanları gördüğümde, hem kendime hem de onlara aslında ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlatıyorum. Kendim için bir şükür listesi tutuyorum. Onun çok faydasını görüyorum. Herkese de tavsiye ederim. İnsan, doğası gereği hep daha fazlasını istiyor. Oysa bir an durup “Çok şeye sahibim ve bunun için şükrediyorum” diyebilmemiz lazım.
Kadınları güçlendirme ve cinsiyet eşitliğini sağlama mücadelesinde size ilham veren isimler kimler?
İçinde iyilik yapma, katkı sağlama arzusu bulunan herkese hayranım. Siz de onlardan birisiniz. Yıllardır yaptığınız haber ve röportajlarla kadın hakları sorunlarını gündeme taşıyorsunuz. Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi Prenses Rima, hayran olduğum bir diğer isim. Hem çok güçlü olup, hem de kadınsılığını koruyabilmesi çok güzel. Kızım Ryan’a çok hayranım. Kendi yolunda kararlılıkla ilerliyor. Dünyanın dört bir yanından insanlara terapi ve nefes çalışmalarıyla destek oluyor. İnanılmaz biri. Küçük Jackie’m bir diğer ilham kaynağım. Büyük küçük demeden, ellerindeki imkanlarla kendilerini ve dünyayı değiştirmeye çalışan herkese hayranım. Çocukları için her türlü fedakarlığı yapan tüm annelere hayranım. Onlar hayatın isimsiz kahramanları. Çok şey yapıyorlar, çok şey başarıyorlar, ama onları dergilerin kapaklarında, televizyonlarda görmediğimiz için tanımıyoruz. Uzun zaman önce kaybettiğim annemi de anmadan geçmeyeyim. O da benim en önemli ilham kaynaklarımdan. Aslında özetle, ilhamımı, bana çalışmalarımı daha da ileri taşıma enerjisi veren kişilerden alıyorum.
Röportaj: Aslıgül Atasagun
ELLE Türkiye Ekim 2023 sayısından alınmıştır.