PARİS MODASI VE İSTANBUL
PARİS MODASI VE İSTANBUL
ELLE ONLINE 01 Nisan 2014III. Ahmed sonrası dönemde padişahlar kadın giyimine çeşitli yasaklar getirse de; 19'uncu yüzyıldan itibaren III. Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid gibi yenilikçi padişahların hükümranlığında, saray kadınlarının başta olmak üzere İstanbullu, İzmirli ve Selanikli kadınların Avrupa modasının sıkı takipçileri olmaya başladıkları gözleniyor. 19'uncu yüzyılda buharlı gemi seferlerinin düzenli hal almasıyla İstanbul'a Avrupa'dan daha sık ziyaretçi gelmesi ve Avrupa mallarının piyasada bolca bulunması; İstanbul'da Avrupa'dan gelen giysiler satan, yabancıların açtığı “Le Bon Marche”, “Galata Tring”, “Meyer” gibi mağazaların çoğalması, “Baker” gibi Beyoğlu'nda açılan konfeksiyon mağazaları ve terzi atölyeleri, Osmanlı kadın dergilerinde Paris modasın dan bahsedilmesi, İstanbul'da Avrupa tarzı giyimin yaygınlaşmasını kolaylaştırdğ. Sultan Abdülaziz döneminde, 1869'da Fransa İmparatoriçesi Eugenie'nin İstanbul'u ziyareti, sultanın ve saraylı hanımların imparatoriçenin giyim tarzını çok beğenmeleri de, Avrupa modasının yerleşmesini hızlandırdı. Abdülmecid'in haremindeki kadınlara korse giydirmesi, Avrupa dikiş ve kalıp tekniklerinin kullanılması, üç etek ve şalvara ilginin azalıp uzun etek ve ceketten oluşan takımların tercih edilmesi, balenli bluzlar, evaze etekler, dantel ve su taşı gibi süslemeler Batı modasının iyice benimsendiğini ortaya koyuyor. Fiziken Batılı kadınlardan çok farklı olan İstanbul kadınlarının onlar gibi olabilmek uğruna daracık korseler giydiğini ve konunun birçok gazete ve dergilerde uzun tartışmalar doğurduğunu biliyoruz. Bu arada örtünmenin artık sembolik hale geldiği saray ve çevresinin aksine, muhafazakar kesimde geleneksel kıyafetlerin birdenbire ortadan kalkmadığını ve mütareke yıllarına kadar biçim değiştirerek sürdüğünü söylemekte de fayda var. ~ #text>ÇARŞAFTAN ŞAPKAYA BÜYÜK ADIM
Osmanlı'nın son döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına İstanbullu kadın giyiminin yavaş yavaş değişmeye başladığını görürüz. Örneğin II. Abdülhamit çarşafı yasaklamış olsa da; şair Leyla Saz (1850-1936), 1919 yılında İstanbul'da saray ve çevresindeki hanımlar dışındakilerin rengarenk çarşaflar giyindiklerini yazar. Feraceden çarşafa geçişte, Avrupa modasını takip eden İstanbullu hanımların; kabarık kollu elbiseler moda olunca bunların feracelerle giyilememesi üzerine çarşafı tercih ettiklerini de biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı'nda askere alınan kocalarının yerine çalışan kadınlar, daha sonraki yıllarda çarşaf ve peçeyi hayatlarından çıkarmaya başladı. İstanbul'a gelen Beyaz Rus kadınlarının tüllerinden, “Rus başları”ndan esinlenerek sıkmabaş modasını başlatan; başlık, türban ve eşarplar takan kadınlar, onları kamusal alanda erkeklerle yan yana görmek isteyen Atatürk'ün giyim devrimiyle ve en önemlisi o yıllarda düzenlenen Cumhuriyet balolarıyla Avrupai bir stil benimsediler. Öyle ki, İstanbul 1920'li yıllarda “a la garçon” kesilmiş saçlarına taktıkları “cloche” şapkalı, kısa ve düz elbiseler giyen androjen siluetli, Türkiye'nin çağdaşlaşma projesinin baş aktörleri olan kadınlarla tanıştı. #text>
#text>
#text>Selin MİLOŞYAN
SON HABERLER