YAZI: Selin Miloşyan
6 Mart’ta yayımlanacak olan Hakan Muhafız’ın üçüncü sezonunda da izlemeye devam edeceğimiz Hazar Ergüçlü, Flormar’la işbirliğinin üçüncü yılında maskara lansmanıyla yeniden karşımızda. Ama her şey bundan ibaret değil; kişiliğinin dehlizlerinde yol aldıkça endişeli ama bir o kadar da cesur, kendine meydan okuyarak yürüdüğü oyunculuk yolunda başarılı bir kadınla tanışacaksınız.
İlk soruyu ben değil, Hazar Ergüçlü soruyor, “Şimdiye kadar okuduğunuz şablonları mı yoksa gerçekleri mi anlatayım?”
Bu sorunun üzerine sakın onun kendisini fazlasıyla önemseyen, yüksekten gören biri olduğunu zannetmeyin. Tam tersine her insan gibi yaşadığı çekincelere, oyunculuk kariyeri ve ödüllerinin bir nebze de olsa törpülediği takdir edilmeme stresine yenilmemeye gayret ediyor ve aslında tam da bunlara meydan okuyabildiği için kesinlikle cesur.
“Korkuları olan biriyim, cesaret eğer korkuya rağmen orada durmaksa evet cesurum. Kadın olmak yeteri kadar cesurca bir şey zaten. Kendini göstermekten çekinen hem de buna meydan okuyan biriyim. Hayatım tam bu ikilem, gelgit üzerinde sürüyor.”
UÇLARI OYNAMA TUTKUSU
Evet, Hazar’ı hissetmek ve tanımak aslında hayatının her alanında, oyunculukta, aşkta, saptığı yollarda ve aldığı kararlarda kendi kendiyle mütemadiyen nasıl bir savaş sürdürdüğünü ve bundan nasıl galip ya da yenik çıktığını anlayabilmekte yatıyor.
Oyunculuğun bir yanıyla onay arayışı, sevilme arzusu olduğunu ve kendisinin de tıpkı birçok insan gibi, aslında hepimiz gibi bu duygunun izinde oyunculuk yaptığını söylüyor. “Risk almayı sevmem, garanti olmayan işlere giremem” dese de uçları oynama tutkusuna karşı çıkamıyor: “Göz ardı edilmiş olanı canlandırmak, küçümsenen detayların bulunduğu eserlerde oynamak istiyorum. Baumbach’ın Meyerowitz Stories filmi benim için bir başyapıt. Bu filmi Kar’ın yönetmeni, arkadaşım Emre Erdoğdu ile defalarca izliyor ve ağlıyoruz. Kurgu notları çıkarmak ve detaylar üzerinde konuşmak, en sevdiğimiz. Evet sakin, hayatın içinden, doğrudan, rasyonel, belki old school ama gerçek rollerde kendimi göstermek istiyorum. Örneğin kişiliğime ters düşecek kötücül şeylere bakabilme imkanı oyunculukta beni çok heyecanlandırıyor. Kötü karakterler değil de insanı olduğu gibi yansıtan işler, bir karakteri bütün kaypaklığı ile onu yargılamadan oynayabilmek, malzemenin, detayın olduğu senaryolar iştahımı kabartıyor.”
Oyunculukta onay arama arzusunun bir nevi esarete işaret ettiğini düşünüyor ama “Bugüne kadar olduğunuz kişiyi, kendinizi o karakterin baharatları ve bilgileriyle harmanlamak da büyük bir özgürlük. İçinde bir sürü farklı segmenti var oyunculuğun ve ben de bu özgürlüğün sınırlarını zorlamaya çalışıyorum, kendime meydan okuyorum” diye de ekleyerek hayatında hiç bitmeyen bu ikilemi, var olma amacını özetleyen çekişmeyi çok iyi anlatıyor.
CESUR KARAKTERLER
Bir psikoloğun “sen oyuncu olmalısın” sözü ve yönlendirmesiyle gittiği tiyatroda ders alırken audition yapmaya gelen ve 16 yaşlarında bir kız arayan Derviş Zaim’in Gölgeler ve Suretler filminde, işte o 16 yaşındaki kız olarak oynamasıyla adım atıyor Hazar, bu ışıltılı dünyaya. O dünyada hep ışıltı görmese de, çocukluğundan itibaren yaşadığı değersizlik hissini onaylayan ve kuvvetlendiren zorluklara maruz kalsa da gitmiyor, kalıyor, direniyor, katlandığı koşullar onu büyütürken ışıltıların, güzelliklerin de varlığını hissediyor zamanla.
Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı’nda canlandırdığı Hatice, Emre Erdoğdu’nun Kar’ındaki Müzeyyen ya da Kuzey Güney’deki Simay; Hazar’ı oyunculukta özgürlükle tanıştıran karakterler: “Ortak noktaları, hepsinin de cesur olmasıydı. Bu karakterlerin hepsinde kendimden bir şeyler buldum. Kiminde hırslarımın beni götürmek istediği yerden, kiminde çok iyi tanıdığım insanlardan, kiminde de geçmişimi çok sert şekilde etkilemiş kişilerden detaylar yakaladım.”
BİR ENERJİ ÜRETİCİSİ
Ve şimdi üçüncü sezonunun 6 Mart’ta yayımlanacağı, Netflix’in ilk Türk dizisi Hakan Muhafız’da Zeynep karakteriyle yeniden karşımızda: “Neden mi kabul ettim bu rolü? Öncelikle şunu söylemek istiyorum: İçinde olduğunuz projenin janrı size hitap etmeyebilir, bu ayrı bir şey. Ama canlandırdığınız karakterin ayakları yere basıyor, o karakter rasyonel bir zemine oturabiliyor, siz onu zihninizde anlamlandırabiliyorsanız, o halde iş tamamdır. İşte Zeynep’te de öyle oldu. Zeynep bütün her şeyin dışında var. Yürüyüşü, maskülenliği ve entelektüel düzeyiyle var ve benden daha fazla var hatta.
Ne yapıyor, İstanbul’u kurtarıyor, korumak istiyor; bunlarla ilgilenmiyorum ben. Ben onu insan yapan şeylerle ilgileniyorum, hata yapması, âşık olması beni ilgilendiriyor. Reel olan, onu insan yapan ve bize yakınlaştıran tarafı beni etkiliyor. Zaten mesleğim de bunu başarmak; seyirciyle arasında bağ kurmak, işte o bağ benim, kilit benim, ben enerji üreticisiyim ve bu enerjiyi yorumlayıp doğru aktarmam gerekiyor. Elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Ve müthiş bir kreatif ekiple birlikteydim; tüm arkadaşlarımı çok özlüyorum.
Çağatay Ulusoy’la çalışmak da çok güzeldi. Harika bir partner ve harika dost. Onlar, yani Zeynep ve Hakan sürekli kavga ediyor, vahşi, özgür, sevgi ve şefkat dolu bir ilişkileri var. Birbirlerinin zayıf noktası, birbirlerinin hocası ve en iyi arkadaşı onlar. Hem de aralarında bir aşk ilişkisi var.
Üçüncü sezonda Zeynep’in sert bir dönüşümüne tanıklık ediyoruz. İçgüdüleri güçlü bir kadın ve duygularını takip ederek doğru yolu buluyor.”
KENDİNİZ GİBİ OLABİLMEK...
Oyunculuğun enerji üretimi ve aktarımı olduğuna inanan Hazar Ergüçlü yaptığı her şeyin oyunculukta daha üst mertebeye ulaşma amacı taşıdığını anlatıyor: “Her şeyi, okuduğum kitapları ve izlediğim filmleri görev bilinciyle ele alıyorum. Ama tabii bunlar, sonrasında görev bilincinden çıkıyor ve beni değiştiriyor, dönüştürüyor. Yani sadece rol için kendimi geliştirmek değil, metafiziği de felsefeyi de bilmek gerekir. Çeşitlilik olmalı ki yolumuzu bulabilelim. Hayattaki amacım bu, başkasına benzemeden bütün yetersizliklerim ve kusurlarımla kendim gibi olabilmek...”
Tıpkı hayat verdiği karakterlerde aradığı insan olma ve gerçeklik duygularını kendi hayatında da arıyor, çekişmeleri, meydan okumaları, düşüşleri ve yeniden kalkışlarıyla Hazar’ı olduğu gibi gerçekleştirmek istiyor.
İçinde yaşadığı gelgitler paralelinde başarıyı hissetmekte ve kanıksamakta zorlanıyor, kaptırmıyor kendini: “Kısa süreli tatminler yaşıyorum. Ödül almak elbette çok güzel bir duygu. Ama sabotajcı bir tipim, tamamen olmasa da kendimi mahvettiğim durumlar oluyor. Tadını çıkarmayı öğretiyorum kendime, hak ettin bunu diyorum. Sonuçta hiçbir şey mükemmel değil.
Hayaller konusunda da kendimi çok gaza getirmemeye çalışıyorum. Hayal kırıklığı yaşamamak için beklentiyi abartmadan daha küçük hedefler koyuyorum kendime, daha yakın planlar yapıyorum.”
HAZAR’IN GERÇEKLERİ
Yaşadığı ikilemlere ve insanların ondan beklentilerine rağmen aslında sadece kendi gerçeklerinin izinde yürüyor Hazar Ergüçlü: “Herkesin bana yakıştırdığı persona dahilinde, persona’ma uygun bulduğu bir prototipe boyun eğseydim çok mutsuz olurdum. Evet bir yanım insanların ne dediğini çok fazla önemser bir yanım da ‘hayır, sen ne istiyorsan odur’ der. İşte ben bu ikinci yanımı seçerim, o diğer yanım yer bitirir beni ama ben yine de hayır’ı seçerim, sadece aşkta değil, her şeyde istediklerimin peşinden koşmaya çabalıyorum. Çok korksam da, uyuyamasam da, kabuslar görsem de, kalbimin ve kendi sesimin peşinden gidiyor, önüme gelen zorluklardan ve aşktan kaçmıyorum. Ve bunu başarmayı, başkalarına yenilmemeyi seviyorum.”
“Şimdiye kadar okuduğunuz şablonları mı yoksa gerçekleri mi anlatayım?” sorusuyla başlamıştı Hazar röportaja.
Bize göstermek istediği kadar gerçek olsa da, oldukça şeffaftı çünkü duygularını, insani yanlarını, endişelerini, ruhundaki çatışmaları, kusurlarını ve cesaretini konuşmaktan çekinmedi... İnsanı, kendini anlattı ve tıpkı oynadığı karakterlerde aradığı gerçek özellikler gibi bizi de kendi gerçekliğiyle tanıştırdı.
“Flormar’la ‘Her Açıdan Mükemmel’ İşbirliğimiz devam ediyor”
“Flormar ile birlikteliğimizin üçüncü yılı. Flormar, rengi ve enerjisiyle beni içine alan bir marka oldu, birlikte her yıl daha keyifli işler yaptık, kadınların en yakın arkadaşı olduk. Flormar makyaj severlerin rengini keşfetmesi için onlara her tonu sunan çok güçlü bir kadın markası. Flormar’a bayılıyorum, çantamdan eksik etmediğim rujum Kiss Me More 11 Numara’nın ardından gelen yeni lansmanımız Precious Curl maskara da işbirliğimizi taçlandırdı. Bugünlerde heyecan içindeyim, kirpiklerin daha hacimli ve daha kıvrık görünmesini sağlayan ‘Her Açıdan Mükemmel’ Precious Curl maskara reklamı yayınlanmak üzere.
‘Her açıdan mükemmel’ diye tanımlamamızın iki sebebi var: İlki Flormar bu kampanya öncesi, bu ürün için bir araştırma yaptırdı ve araştırmaya katılan kadınların yüzde 97’si maskarayı beğendiğini söyledi. Bu, mükemmellik sıfatını doğrulayacak çok önemli bir oran. İkincisi ise reklam filminde kadınların ‘mükemmel’ selfie açısını bulmak için harcadıkları çabayı esprili bir dille anlatıyor oluşumuz. Çok içimize sinen bir film oldu, herkesin beğeneceğini ve kendinden bir şeyler bulacağını düşünüyoruz.”
Fotoğraflar: Emre Ünal
Styling: Oğuz Erel