Deniz Sağdıç, her türlü atık ve kullanılmış malzemeyi ileri ve geri dönüşümle sanat eserine dönüştürüyor. Sanatçının son projesi, eserlerini H&M’in Zorlu, İstinyepark ve Akasya olmak üzere İstanbul’da bulunan üç mağazasında 15 ay boyunca sergilemek.
Deniz Sağdıç, atıkları değerlendirmeye başlamadan önce sıradan, günlük kullanım nesnelerine yağlıboya, akrilik gibi sanatın klasik yöntemleriyle müdahalelerde bulunuyormuş. Bir kavramsal sanat eleştirisi olarak yola çıkmış. “Nesneleri de eskicilerden ya da çöp kenarlarına terk edilmiş şekilde buluyordum. Zamanla bu nesneler tamamen çöpün kendisine yani atık malzemelere doğru evrildi. Sonra tüm tekstil ürünlerinin bir sanatçıya boyayı aratmayacak derecede geniş teknik imkanlar sunduğunu deneyimledikçe atıklar sanatımın vazgeçilmez malzemeleri oldu. Elbette tüm bu sanatsal imkanların yanında gezegenimizi korumaya yönelik sorumluluklarımız benim atıklarla sanat yapmamdaki en önemli motivasyonu oluşturuyor.”
Geri dönüştürülmüş ve ileri dönüştürülmüş materyalleri odağınıza alıyorsunuz. Ancak neden özellikle denim?
Denim üreticileri başta olmak üzere tekstil, sürdürülebilir üretim yöntemlerini ilk uygulamaya başlayan sektörlerden oldu. Bu kurumlarla yaptığımız sayısız işbirliği, denim ve tekstil çalışmalarımın diğerlerine göre çok daha fazla görünür olmasına neden oldu. Anadolu, dokuma tekniklerinin geliştirildiği bir coğrafya. Geleneğimizde tekstil, bir üründen öte derin anlamları bulunan kültürel bir imge. Tekstilin anavatanında üreten sanatçı olarak tekstille çalışmayı son derece heyecan verici buluyorum.
Peki çalışmaktan en çok zevk aldığınız materyal hangisi?
Bir sonraki eserimde kullanacağım atığın ne olacağını bilmemek son derece keyifli ve heyecan verici. Aslında her yeni malzeme benim için bir meydan okuma. Her gün onlarca mesaj alıyorum. Kurumlar üretimlerinden arta kalan atıkları benimle paylaşmak istiyor, insanlar biriktirdikleri atıkları bana göndermeyi teklif ediyor. Kimi zaman bu meydan okumalara çalışmalarımı takip edenler de katılıyor. Bana çeşitli atık malzemeleri önerip ‘Bakalım bununla da bir eser yapabilecek misin?’ diye heyecanlanıyorlar. Daha önce hiç karşılaşmadığım ya da üzerine düşünme fırsatım olmamış bir atıkla karşılaştığımda yeni ve zor bir sürecin başlayacağını görmekten keyif alıyorum.
Kumaşları temin etme süreci nasıl gelişiyor?
Başlarda kendi dolabımdan, başka şekilde değerlendirilemeyecek kumaşları seçiyordum. Çalışmalarım arttıkça bu malzemeleri yakınlarım ya da komşularımdan temin etmeye başladım. Kısa sürede bu kaynakları da tüketince tekstil üreticisi kurum ve markaların kapısını çalmaya başladım. O zamanlar daha sürdürülebilirlik trend değildi, iklim değişikliğiyle ilgili araştırmalar gündemde pek yoktu. Her yeni atıkla insanı biraz daha tanıyorum. Tükettiklerimiz bizi temsil ediyor. Çalışmalarım aracılığıyla insanları atıklarını ayrıştırmaya ve biriktirmeye teşvik edebilmek bile eserlerimin amacına ulaştığını göstererek beni mutlu ediyor.
Özellikle neden portrelere yöneliyorsunuz peki?
Yüzler bu atıkların sorumlusunun biz insanlar olduğunu hatırlatıyor. İnsana, insanla ilgili bir meseleyi anlatmak istiyorsanız bunun en etkili yolu yine insan. Öte yandan sanırım bakma eyleminin, yüz ifadelerimizin ne kadar önemli bir iletişim aracı olduğunu çoğu zaman unutuyoruz. Dilimizden dökülenler, duyduklarımız ne olursa olsun iletişimin kesinliği yüz ifadelerimiz aracılığıyla tamamlanıyor. Picasso’nun Guernica eseri için söylediğine benzer biçimde, bu eserleri aslında sadece ben değil biz tüm insanlar yaptık.
Bir işin ortaya çıkışı ne kadar vaktinizi alıyor?
Süreç malzemenin teknik özelliklerine, benim o malzemeyi düzenleme biçimime göre değişiyor. Yeni bir malzemeyle eserler yapmaya başlamadan önce o malzemeyi karşıma alıp onu tanımaya çalışıyorum, onunla çeşitli denemeler yapıyorum. Giysi atık düğmeleriyle yaptığım son eserde 20 bine yakın düğmeyi tek tek kumaşa dikmeyi tercih ettim. Bu çalışma neredeyse üç ayımı aldı.
H&M’le de bir projeniz var, nasıl bir araya geldiniz?
H&M’le birkaç yıldır işbirliği yapıyoruz. Markanın sürdürülebilirlik politikalarıyla benim eserlerimle ifade etmeye çalıştıklarım oldukça paralel. Diğer yandan sanatın toplumun çok daha geniş kitleleriyle buluşabilmesi için müze, galeri gibi mekanlardansa mağaza gibi hayatın içindeki alanlarda eserlerimi sergilemek benim için heyecan verici. Hem doğa dostu yaşam alışkanlıklarının kazandırılması hem de sanatın hayatın çok daha fazla içinde yer alması için H&M’le yaptığımız işbirliklerini çok önemsiyor ve değerli buluyorum. Sanatsal üretimlerin tamamı sürdürülebilir olabilir mi? Sadece sanat eserlerinin değil, ürünler dahil tüm üretim süreçlerinin sürdürülebilir olmasının zorunlu olduğu bir eşiği çoktan geçtik. Su başta olmak üzere tüm doğal kaynakların tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Sadece denizlerdeki atıklarımız bile pek çok ülkenin yüzölçümünden daha geniş alanları kaplamaya başladı. Sürdürülebilirlik o kadar kaçınılmaz ve zorunlu ki son iklim zirvesinde geri dönüşüm kavramı yürürlükten kaldırılarak, geri dönüştürülebilirliğin artı bir özellik değilde üretimsel bir zorunluluk olduğu karara bağlandı. Eserlerin geri dönüştürülmüş malzemeden yapılmış olmasının en az eser kadar önemli olacağı bir döneme gireceğiz. Bu yaşamsal alışkanlıkları ne kadar erken kazanırsak gezegenimizi kurtarmak için o kadar fazla şansımız olacaktır.
En son İstanbul Havalimanı’nda “0 Sıfır Noktası” projenizi görmüştük, sırada ne var?
“0 Sıfır Noktası” sergisi İstanbul Havalimanı’nın uluslararası konumu nedeniyle sürdürülebilirliğin belirli coğrafyalarla sınırlı olmadan tüm insanlığın ortak bir meselesi olduğunu ifade edebilmek için kusursuz bir alandı. Bu sergideki eserler havalimanı ziyaretçilerinin atıklarından yapılmış olmasıyla ülkeler ve milletler farklı olsa da konu tüketim olunca birbirimize ne kadar benzediğimizi gösteriyor. Önümüzdeki günlerde yine benzer etkileri olacak bir sergi üzerinde çalışıyorum. Bu projenin Türkiye’den başlayarak dünyanın farklı kentlerinde sergilenmesi üzerinde çalışıyoruz.
Atölyede nasıl bir çalışma disiplininiz var?
Bu sıralar size ne ilham veriyor?
Gündemim sürekli gezegenimizin durumu ve doğada yarattığımız değişimler. Bunların herkesin gündemi olması için çabalıyorum. Dünyada doğayı etkileyen gelişmeler beni oldukça etkiliyor. Yaşanan savaşlar ya da doğal afetler kadar yeni çıkan ve popüler olan bir tüketim ürünü de doğaya aynı derecede zarar verebiliyor. İnsan yaşamı, iletişim ve tüketim bu denli süratli olduğu sürece ilham edinecek mesele bulmakta zorlanmıyorsunuz. Ama sanatta ilhamdan daha önemli olan duyarlı olmak, araştırmak ve çok çalışmak.
Röportaj: Aykun Taşdöner
ELLE Türkiye Mayıs 2022 sayısından alınmıştır.