Umut Aral: Yönetmen. Son dönemin en sıra dışı ve başarılı isimlerinden biri. “Yönetmen olmasaydım yine yönetmen olurdum” diyecek kadar mesleğine âşık. Leon’u defalarca izlemiş, başucu kitabıysa John Yorke’nin Into the Woods isimli eseri. “Çocukken bana boş bir kağıt ve kalem verildiğinde saatlerce sahneler çizerdim. Altı yaşındayken ‘Mavi Mavi’ isimli film oturduğumuz sitede çekiliyordu, gidip ekibe “vizörden bakabilir miyim” diye yalvardığımı hiç unutmam. Sonra ortaokulda defterlerimin sayfa kenarlarına küçük hikayeler çizmeye başladım, sayfaları çevirince karakterler hareketleniyordu. 14 yaşında babam eve bir kamera getirdiğinde oyuncak arabalarıma ipler bağlayıp araba kaçma ve kovalamaca sahneleri, arkadaşlarımı oynattığım kısa filmler çektiğimi hatırlıyorum. Lise sonda da ilk defa profesyonel setlerde çalışmaya başladım” diye anlatıyor.
Öncü ve farklı olanı yapmak istediğini vurguluyor. Öyle de yapıyor. Bugüne kadar birbirinden değişik tekniklerle 300’ün üzerinde reklam filmi, hologram video, 360 derece ve interaktif video çekmiş. Denenmemiş ve işlenmemiş konulara yöneliyor. Türkiye’nin ilk antoloji dizisi, BluTV’de yayımlanan 7Yüz’ün yönetmenlerinden. Dünyanın ilk e-spor temalı gençlik filmi İyi Oyun’un ve bu ay sonu Netflix’de yayımlanacak ilk Türk dizisi The Protector’un da arkasındaki isimlerden. Kısaca ilklerin peşinde. Madem öyle; biz de onun peşine düşelim.
FANTASTİK BİR MACERA
Umut Aral’la Sultanahmet’teki Four Seasons Oteli’nde buluşmamız sadece estetik sebeplere dayanmıyor. Netflix’in Türkiye’deki ilk projesi olan The Protector (Hakan: Muhafız) sahnelerinin Sultanahmet civarında, İstanbul’un tarihi siluetini yansıtan ikonik mekanlarda çekildiği bilgisi bizi otelin mistik ortamına yönlendiriyor. Gizemli ölümsüzlerin tehdidi altındaki İstanbul’u kurtarmakla görevlendirilen, Çağatay Ulusoy karakterinin canlandırdığı genç süper kahraman Hakan’ın fantastik macerasını konu alan dizi sıra dışı bir hikayeye sahip. Epik ve mistik de diyebiliriz. Otelin Ayasofya Müzesi’ne bakan terasında fotoğraf çekip sohbet ederken, Aral bu mekanlarda çok çalıştıklarını ama yüksek binalı modern İstanbul’u da hikayeye dahil ettiklerini anlatıyor. 2018’de geçen ama tarihi imgelerle beslenen dizinin kendisi gibi.
Tılsımlı gömleği giyerek üstün özelliklerle donanan Hakan’ın gizemli güçlerle nasıl savaşacağını hep birlikte izleyip göreceğiz. Bu arada Umut Aral’dan üzerinde birçok dua bulunan tılsımlı gömleğin Topkapı Sarayı’nda sergilendiğini öğreniyoruz. Kısaca her şey gerçek ve bir o kadar da gerçeküstü. Sözü filmin yönetmenine verelim: “Netflix’in Kara Kalem kitabından bir dizi uyarlayacağını duyduğum an kitabı edinip okudum. Bir proje sunumu hazırladım. Doğru kontakları ararken benimle iletişime geçildi. Buluşmaya gittiğimde kostümden mekanlara uzanan detaylı sunumum hazırdı. Çok şaşırdılar. Netflix’le çalışmak hem çok heyecan verici hem de çok öğreticiydi. Karşınızda 180’in üzerinde ülkede yayın yapan, sadece 2018’de 700’e yakın proje üreten, muazzam bir dünya devi var. Sanatçıyla kurdukları iletişim, yarattıkları alan ve özgürlükler açısından çok profesyoneller. Heyecanla dizinin online olacağı günü bekliyorum.”
“E-SPOR, BİR ZEKA OYUNU ASLINDA”
E-spor ve e-sporcuyla ilgili ne kadar bilgilisiniz? Açıkçası ben fazla değildim, ta ki Umut Aral’la dünyanın ilk lisanslı e-spor filmi unvanını taşıyan İyi Oyun’u konuşana dek: “E-spor bireyler ya da takımlar halinde, seyirci karşısında ya da online olarak internet üzerinden çeşitli bilgisayar oyunlarında yapılan maçlara verilen ad. E-sporcu da düzenli olarak bu maçlar için hazırlanan, bu spor dalına gönül vermiş kişi. E-spor satrançla briçe benzeyen bir spor, bir zeka oyunu aslında. Şu anda Türkiye’de bir federasyonu mevcut. İyi Oyun, gerçek hayatta turnuvaları yapılan herkesin bildiği bir oyunun merkezinde yer aldığı, e-sporun ve e-sporcunun hikayesini ciddiye alarak anlatan ilk film. Konu güncel anlamda oldukça evrensel. Yüzün üzerinde ülkede e-spor kanunen tanınıyor. Belgeseller ve web dizileri de var ama böylesine bir sinema filmi henüz çekilmemişti. Spor filmleri üstüne çalıştım, Rocky, Creed, Goal, Karate Kid gibi klasiklerdeki sporcu hikayelerini inceledim. Türk sinemasında gençlere yönelik, gençlerin başrolünü oynadığı çok yapım göremiyoruz. İyi Oyun ciddi bir boşluğu doldurdu.” En çok merak ettiğim konulardan biri de e-sporun diğer online oyunlar gibi bağımlılık yaratıp yaratmayacağı. “Futbol ya da basketbol ne kadar bağımlılık yaratırsa, bu da o kadar yaratabilir. E-sporculuk’la bilgisayar oynamak arasında büyük bir fark var. Biri eğlence için yapılan bir aktivite; diğeriyse günlerce süren antrenmanları, fiziksel aktiviteleri, takım oyununu içeren, para kazanılan bir iş dalı. Artık e-sporcu olmak bir kariyer seçeneği.”
“GENE DENE, GENE YENİL”
Bir filme hazırlanmaktan o filmi çekmeye ve algılayış biçimine, oyuncularla kurduğu iletişimden hayat felsefesine; karşımda başarıyı ilke edinmiş, çalışkan, cesur, yenilikçi ve her projeye bir çocuk heyecanıyla yaklaşan genç bir yönetmen görüyorum: “Her proje yeni bir öğrenme süreci, bir macera. Sete gitmeden bir gün önce uyuyamam, o gün çekeceklerimi onlarca kez gözden geçiririm. Oyuncu iletişimini her şeyin ötesinde tutarım. Oyuncuların projeyle ilgili kendilerini güvende hissetmeleri, işlerini eğlenerek yapmaları çok önemli. Bir gerilim sahnesi bile çekiyor olsam kahkahalar duyarsınız. Ama sonrasında herkes kendini sahneye verir.” Başarının sırrı: “Samuel Beckett’in de dediği gibi ‘Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.’ Kişi hiçbir zaman öğrenci olduğunu unutmamalı.”
Umut Aral gelecek projeleriyle ilgili “O da sürpriz olsun” dese de önümüzdeki yıllarda daha çok hikaye anlatmaya ve öncü işlere imza atmaya devam edeceğe benziyor. Yolun başındaki yönetmenlere, gençlere verdiği çarpıcı önerilerle bitirelim: “Bol bol film çekip onları seyirciyle paylaşsınlar. Beğendikleri yönetmenleri, filmleri taklit ederek başlasınlar işe. Film yapmak tekrar ederek, çektikçe öğreniliyor. Dalai Lama’nın da söylediği gibi bu dünyanın artık daha fazla öykücüye ihtiyacı var. Kendi öykülerini anlatsınlar.”
Umut Aral dizinin başrol oyuncusu Çağatay Ulusoy’un karaktere çok iyi odaklandığını anlatıyor:
“
Yazı: Selin Miloşyan
Fotoğraf: Dilşad Çilek
ELLE 2018, Aralık sayısından alınmıştır.