Yazı: Zeynep Üner
Bu yazıyı aslına bakarsanız evime yerleştirilen bir gizli kamera tamamlardı. Hem ilk “ev ofis” günüm, hem de ilk online terapim olacaktı. 19 yaşından beri aralıksız çalışan, pek hasta olmayan, yaz kış hava kararmadan eve dönmeyen bir dergici ilk kez evde ve sağlıklı. Aynı anda her şeyi yapmaya çalışıp hiçbirini beceremiyor. Bir yandan mail bakıp, bir yandan o hep özendiğim gündüz şöminesini yakmak, sağlıklı yemek hazırlamak ama ev karantinasında spordan uzak kalmamak, o son yazıyı yazmak… Dört saat içinde tam olarak hiçbirini yapamadan psikoloğumla randevu saati geldi.
Bir mesajla terapiyi online yapmayı teklif ettiğinde ilk minik şokumu yaşamıştım. Keza bir süre cevap veremedim. Çünkü daha terapide bile çok tecrübelenmemişken bir cep telefonu ekranından nasıl açılacaktım? Instagram’a kendi konuşmalarını, selfie videolarını bile koyamayan biriyim sonuçta. Facetime’ı sadece flört, dedikodu ve alışverişte danışman ararken; Skype’ı ise iş görüşmeleri için kullanıyorum.
Başlangıç en az ilk kez evde olmam kadar komikti. Evin neresinde konuşacağımı bile çözemedim. Evdekiler beni duymasın diye yatak odasına karar verdim ve terapi başladı. Fakat telefon orada tam çekmiyordu, panikleyerek alt kata salona indim. Sesim orada o kadar yankılanıyordu ki hem sanki her şeyle iki kere yüzleşiyordum hem herkes beni duyabilirdi. Verandada şansımı denedim, ardından alt kattaki spor salonuna indim. Terapistim tüm bu koronavirüs olaylarının, evde olmanın bana neler hissettirdiğini sordu. “…sanki bir rayda, çarktayım ve raydan çıkarsam…” cümlesini kurduğum an, bu kez spor salonunda olmaktan rahatsız oldum, paldır küldür yerimden kalktım ve yer değiştirmek için iki dakika isteyerek telefonu kapadım.
Tekrar konuşmaya başladığımızda “raydan çıkma” korkumdan bahsettiğim anda panikle yerimden kalktığımı ve telefonu kapadığımı fark ettik. Bu tespit ve üstüne yaptığımız esprilerle bir on, on beş dakikanın ardından ilk online terapime bağlandığımı fark ettim. O andan itibaren yerimi değiştirmedim. Sohbete konsantre oldum. 45 dakikanın daha nasıl geçtiğini fark etmedim. Arada sessiz kalmalardan rahatsız olmadım. Anlatmakta zorlanmadım. Aksine telefon ekranı sanki bir yumuşatıcı filtreydi. Biraz daha yalnızdım ama aslında değildim de… Konuşmak daha rahattı. Göz göze gelmeler daha bulanıktı ve bu durum beni rahatlatıyordu. Bir de aslında insan bu tarz “samimi” görüntülü konuşmaları en yakınlarıyla yapıyor. Bu sanki bir samimiyet refleksi de geliştirmiş.
Görünen o ki, korona tedbirleri Nisan ve Mayıs ayında da devam edecek. Teknoloji bu anlamda gerçek bir teselli. Gelecek ay online olarak uzayan saçlarıma ve zamanı gelen saç boyama da bir çözüm bulmasını umut ediyorum.
ELLE Türkiye Nisan 2020 sayısından alınmıştır.